Sorumlu ve Sorumsuz!..

A -
A +

Şimdi milletçe diyoruz ki; "Yazık oldu... Çok yazık oldu..." Ben demiyorum!.. Ve "Sorumlu" olan kişiye soruyorum: Ey Şenes Erzik Beyefendi... Ey FIFA'nın Başkan Yardımcısı... Ey FIFA'nın Yönetim Kurulu Üyesi... Ey FIFA'nın Hakem Komitesi Başkanı... Grubumuzun "en önemli" maçına, grubumuzun "final" maçına böylesine "zayıf bir hakem verilirken" neredeydiniz? Nerede ağırlığınız, nerede otoriteniz? Ve de "Sorumsuz" kişiye soruyorum: Ey Küçük Hakan Efendi... Galatasaray'daki sorumsuzluklarının "aynıyla vaki" benzerlerini, milyarlarca insan TV'nin başında Türk Milli Takımı'nı seyrederken tekralamak için mi, "Ay-yıldızlı formayı giydin?" Yooo... "Bunca beyin yıkamadan... Bunca yazıdan... Bunca uyarıdan sonra..." Küçük Hakan gibileri "hâlâ ve hâlâ giydikleri formayı yakmak girişimlerini sürdürüyorlarsa", hâlâ santralarda bedava kart görüyorlarsa... Hâlâ "hakeme itirazdan" sarı kart yiyorlarsa... Hâlâ hakemin yanlış bir değerlendirmesine karşılık "ağız dolusu itirazlara" bir de "el kol hareketleri ekleyerek" adeta FIFA kararlarına "isyan bayrağı çektiklerini" dünyaya ilân ediyorlarsa... Bunu "açıklayacak" bir sıfat bulmam, "Basın Yasalarına saygılı bir spor yazarı" olarak, çok güç!.. Ben "milli takımın sorumlusu olsam", ibret-i alem için "Küçük Hakan'ı kadrodan hemen çıkarır, eline pasaportunu ve biletini verir, Türkiye'ye geri yollardım!.." Hem Türk Milli Takımı adına... Hem spor adına... Hem futbol adına... Hem fair play adına... Hem de "sorumluluk" adına... Ve de "bundan sonrası için" Türk Milli Takımı'nı kurtarırdım!.. Ama "bu cesareti gösterecek" bir sorumlumuzun olmadığı ortada!.. Brezilya maçıyla ilgili görüşüme gelince: Teknik direktör Şenol Güneş'e yapılan eleştirilerin büyük bölümüne katılmam mümkün değil!.. "Brezilyalılar'ın durduğu bir dönemde", büyük bir cesaretle "kazanmaya dönük" ve "yerinde" değişiklikler yaptı; "yorulan Yıldıray'ı çıkarması ve çift santrfora dönmesi" alkışlanacak bir olaydı!. Ama "hakemi" ve Rüştü gibi bir kalecinin "öyle bir hatayı yapacağını" hesaplayamamıştı!.. Her zamanki gibi "zor gol atıp, kolay gol yiyen bir takım olduğumuzu" ortaya koyduk!.. Bence, Şenol Hoca'nın sadece "Bülent ve Hakan Ünsal tercihleri" tartışılabilir; Emre ve Ergün düşünülebilirdi!.. Bülent'i "tecrübesi", K.Hakan'ı da "hücum gücü" yönüyle tercih etmiş olabilir ama "güvendiği dağlara kar yağdı!.. Emre ve Tugay bekleneni vermediler!.." Alpay'ın "adamını hakeme penaltı kararı verdirecek yere kadar göndermemesi, indirecekse, daha once indirmesi" gerekirdi; "tecrübesine rağmen" beceremedi!.. Hakan "tek başına kaldığı" maçların bir benzerini oynadı ama "bana göre", yine de iyi mücadele etti; başında devamlı 2 kişi vardı!.. Hayret ettiğim "bu kadar tecrübeli" oyuncumuza rağmen "bir duran topu kullanamayacak ve ayaklarımıza dolaştıracak kadar" telaşlıydık; rakipten ürkmüştük!.. Galatasaraylılar'ın ve eski Galatasaraylılar'ın çoğunlukta olduğu bir kadroda Galatasaray'dan kalma" bir kötü alışkanlık, "kolay kart görmek" ve "geri pas" hastalığı da nüksedince, adeta "maçı rakibe ikram için altın bir tepsi hazırlamış olduk!.." Herşeye rağmen "Brezilya'dan puanı da almıştık!.." Ama bitime çok az kala savunmamızda peş peşe gelen büyük hatalar ve hakem bunu engelledi!.. Bütün bunları bir yana bırakıp, Şenol Güneş'i yerden yere vurma yarışına girenlerin maksadı açık; üzüm yemeğe değil, bağcıyı dövmeye soyunmuşlar!.. Devam etsinler; rahatlarlar!.. Bilmem ki; "takım 10 kişi kalmışken" Hasan Şaş'ın kafa şutu gol olsaydı, neler yazacaklardı? ocaluluc@beko.net

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.