Geçen pazar gecesi, "İstanbul merkezli TV'lerin Türk sporunda ve futbolunda oldum olalı yaptıkları" ve bütün uyarılara rağmen sürdürdükleri "ayrımcılığı ve bölücülüğü", devletin ve milletin televizyonuna, TRT'ye taşıyan "Stadyum" programında, programın sunucusu "adımızı vermeyerek" bizi "yalan yazmakla" suçladı, "ağır konuşmamak için kendisini zor tuttuğunu" söyledi ve ekledi; "İstanbul'da oturmadığı hâlde!.." İşte, "İstanbul-Anadolu ayrımcılığının beyinlerine nasıl işlediğini gösteren" bu cümle ile de "suçüstü yakalandı!.." "İstanbul'da oturmadığı hâlde..." İstanbul'da oturuyorsan... İstanbul'da oturmuyorsan... "İstanbul'da oturmuyorsan", lig lideri de olsan "hükmün yok!.." "İstanbul'da oturuyorsan"; lig 13.'sü de olsan, "başım üstünde yerin var!.." Bu açık haksızlığa, bu açık ayrımcılığa "mazeret" mi yok; "Çekimler elimize geç geldi!." Bahane mi yok; "o gece" aynı sunucunun söylediği gibi; "100. Yılını kutlamış bir kulübü Stadyum'da veriyoruz, 100.Yılını kutlayacak bir kulübü veriyoruz!.." TRT'nin hangi kanununda "ayrımcılığın yapılmasına kuruluş yıldönümlerine bakılarak izin verileceği" yazıyor? Ben yalan yazmam, ben yalan söylemem; bunu en iyi bilenlerden biri de, yıllarca Tercüman'da beraber çalıştığım "o sunucudur!" Her insan gibi, "hatalı yazabilirim, eksik yazabilirim, yanlış yazabilirim"; ama "yalan yazmam!.." 50 yıldır "bu medyada" onun için ayaktayım! "Hatalı, eksik, yanlış yaptığımı" anladığım anda da, "özür diler, düzeltirim!" Bunu da "ATV'de program yaparken" en iyi bilenlerden biridir; "o sunucu!" Öyle olduğu halde, "suçluların telâşı ve paniği içinde", aslında "TRT ile ilgili yazılarımda", kendisini değil, TRT yönetimini muhatap aldığım hâlde, TRT ekranlarını kullanarak ve "adımı vermeye cesaret de edemeyerek" çamur atmaya kalkışmıştır! Cesursan, gazeteci isen, "benim yazımı ekrana koyar", sonra da vereceğin cevap varsa; verirsin; gazeteciliğin ilkesi budur! "Türkiye Gazetesi'ni okumayan, benim yazılarımı okumayan" yüz binlerce insan "yalancı ve İstanbul'da oturmayan" bir yorumcunun, üstelik "ne yazdığını da öğrenemeden" seni dinlemişlerdir; bu nasıl iş? Neler değişti? Bir defa yazılarımın çok faydası oldu, teşekkür etmelisin: Öncelikle "Stadyum ile Lig TV arasındaki dizi kaldırıldı" ve böylece "Stadyum'dakiler ile Yan Saha'dakiler" bir reklam kuşağı ile ayrılır hâle geldi! İkincisi, mesela "bu pazar olacağı gibi", Trabzonspor maçı 18.00'e konarak, "yetişmiyor" denilen ve "bahane üretilen" çekimlerin "yetişmesi" sağlandı! Bak, "Stadyum'un sunucusu" sevgili Faik Çetiner: TRT, "Lig maçlarının yayın hakkını satın alan" kuruluşun "bu konuda stratejik ortağıdır!" Ve, Futbol Federasyonu, "bu stratejik ortaklık" sebebiyle, kulüplerin feryatlarına rağmen, "bir yıl öncesine göre daha düşük fiyat ile" havuzu bu kuruluşa ihâle etmiştir!.. TRT isterse, "stratejik ortağını", kanununa uygun bir "tarafsız yayın için" bazı konularda iknâ edebilir ve "yetişmiyor" bahanesi üretilen "maç görüntüleri" yetişir! "Kapa-Aç" yapılan Stadyum - Lig TV sürekliliğinde, hayrettir "Stadyum'a yetişmeyen" görüntüler, dakikalar sonra "Lig TV'ye nasıl yetişmektedir?" "Biraz gayretle", hatta "TRT'nin imkânlarının" da yardımıyla Stadyum'a "yetişmesi" kolay hâle gelmez mi? Ya da "en doğrusu", "Kapa - Aç" yapılan iki program yerine "tek program" yayına konsa ve hepsi "Stadyum'da verilse", "Yan Sahadakiler ayrımı yapılmasa" çok daha iyi olmaz mı? Ama... "İlle de ve öncelikle İstanbul" şartlanması içindeki beyinlerin "formül üretmesi" ve "çaba göstermesi" zor! Görüntüleri, "prime time"da yayınlanan maçların stadlarına konulan reklâm panolarının sayısı ve fiyat tarifesi ile, gece yarısına doğru yayınlanan maçların reklâm panosu sayısı ve fiyat tarifesi aynı olabilir mi? Peki, "İstanbul'un özel TV'leri" hep "İstanbul'un büyük kulüpleri tarafına nalıncı keseri gibi" kesebilirler; ama TRT? "Devamlı" İstanbul'un üç büyüklerine dolaylı yoldan "avantaj ve menfaat sağlayacak" böyle bir sürekliliğin içinde olabilir mi? İşte Trabzon lider, yarın Denizlispor olabilir; hâlâ "üçüncü, beşinci, onbeşinci" İstanbul kulüplerinin görüntülerini "prime time"a taşıyan Stadyum programı, "onlara mahsus olmaya" devam edecek mi; böyle bir ayrımcılığa "İstanbul'da oturmuyoruz" diye göz yumup, susacak mıyız? Bunu kim yazdı? Bak, şu satırları "ben yazmadım"; salı günü Milliyet'te Mehmet.Y. Yılmaz kaleme aldı!.. Başlık: "Trabzonspor bu ligin takımı değil mi?" Ve yazı: "Eskisi kadar zevkli olmasa da maçları radyodan dinlemenin benim için nostaljik bir yanı var. TRT, Radyo 1'den haftanın maçlarını dönüşümlü olarak naklen yayınlıyor. Önceki hafta Trabzonspor - Akçaabat Sebatspor maçını es geçtiler. Bu hafta da Malatya - Trabzon maçının 1 - 2 biten ilk yarısını merkezdeki spiker 1 - 1 olarak duyurdu. Cumartesi akşamı TRT 1'de yayımlanan 'Ligde Bugün'de Trabzonspor'un 4 - 3'lük deplasman galibiyetinin görüntülerini boşuna bekledik. 'Maçla ilgili görüntüler' Digitürk ile ortaklaşa yayın ihalesini alan TRT'nin eline her nasılsa ulaşamamıştı!. Oysa NTV saatler önce TRT'ye ulaşmayan görüntüleri yayınlamıştı. Trabzonspor bu lige uzun yıllardır beklediğimiz heyecanı yeniden getiriyor ve TRT ne yazık ki bunun farkında bile değil..." Sevgili Çetiner, demek ki neymiş; "TRT'ye yetişmeyen görüntüler, saatler önce NTV'ye yetişiyormuş!.." Şimdi, anladın mı; "yazdıklarımın" ne anlama geldiğini? Ben, "böyle bir zihniyete karşı yazıyorum" ve hem de "Sen TRT'ye transfer oldun" diye değil, çok uzun yıllardan beri yazıyorum! "Rabbena hep bana" diyen "İstanbul Dükalığı"nın yaptığı "İstanbul - Anadolu ayrımcılığının" TRT'ye de "nasıl bulaştırıldığını" yazmaya devam edeceğim! TRT, "ayrımcılık tuzağından kurtulana kadar!.." ....... Not: Yarın da Uluçmarket'te "Stadyum" programı üzerinde görüşlerimi yazacağım!.