Türk futbolunun başına atılan muşta!

Sesli Dinle
A -
A +

Evet, 18 Ocak 2023 Çarşamba gecesi, ülkenin başkentinde Eryaman Stadı’nda sahaya atılan muşta… Üstüne basa basa tekrarlıyorum; Türk futbolunun, Türk sporunun başına atılmıştır!

 

Tıpkı, 27 Kasım 2022’de Göztepe Stadı’na “Stada ambulansla ‘organize’ sokulan havai fişeklerden birinin Altay tribününe atılması” gibi…

 

O havai fişek de, “Türk futbolunun başına atılmıştı”; sonrası ne oldu, bilen, yazan var mı?.. 

 

Güya “Sporda şiddet ve işlenen suçlar için” özel bir kanun çıkarılmıştı; 6222 sayılı Kanun… Sonra değişiklikler, eklemeler geldi… 

 

Kanun raflarda duruyor, spor medyamız, “sporda şiddet olaylarını o gün için yazıyor”; sonrası… Unutuluyor; spor medyamız da, polis - adliye muhabirlerimiz de “son” ile ilgilenmiyor…

 

Ve de… “Havai fişek” unutuluyor, geliyor; muşta…

 

O da unutulacak; kim bilir “daha neler” gelecek statlara, salonlara ve “Türk sporunun başına” atılacak?..

 

Bakınız sevgili okurlarım, Türkiye’de 1953 yılının 10 Temmuz’undan beri 6136 sayılı, zaman zaman değişikliklere uğrayan bir “ATEŞLİ SİLAHLAR VE BIÇAKLAR İLE DİĞER ALETLER HAKKINDA KANUN” vardır.

 

Bu kanunun 4’üncü, 15’inci, 16 maddelerine göre “Muştayı yapmak, satmak, üzerinde bulundurmak, toplu insan gruplarının olacağı yerlere, spora sahalarına, salonlarına, tribünlerine sokmak” yasaktır. Hapis ve para cezaları vardır. “Muşta ile yaralama olursa” ceza kat kat artmaktadır…

 

“Türk futbolunun başına muşta atılan” Eryaman Stadı’nda Süper Lig’in 5’inci haftasında oynanan ve 3-2 Beşiktaş’ın galibiyetiyle biten karşılamada da, maç sonunda bir seyirci sahaya atlamış ve Salih Uçan başta Beşiktaşlı futbolcuları tekmelemeye kalkışmıştı. Sonrası ne oldu; bilen, soran, yazan var mı?.. “O gerilimli maçtan iki ay sonra oynanan” Ankaragücü-Beşiktaş maçında, “tribüne muşta sokuluyor ve sahaya atılıyor”; bu nasıl bir tablodur?..

 

Çok açıktır ki, “sinek vızıltısı gibi soruşturmalar, sinek sokması gibi cezalar” ve de “6222 sayılı kanunun ruhuna Fatiha okumak” ile sporumuzda şiddetin önlenmesi mümkün değildir!..
“İş olsun, torba dolsun” uygulamaları ile “üstü örtülen” şiddet sürecek, kim bilir Türk futbolunun ve sporunun başına statlarda, salonlarda daha neler atılacaktır?..

Yapay zekâ zavallı mı?..

Sevgili Deniz Çoban’ın dünkü Fanatik’teki “Yapamayan zekâ” başlıklı yazısını, “üzüntü içinde” okudum. 

 

MHK’nın “hakem tayinlerini ‘Yapay zekâ ile yapmaya başlamasını’ olumlu bulan” bir spor insanı ve spor yazanı olarak, “Yanılmışım” demek bana zor geliyor ama itiraf ediyorum ki; “Yanılmışım, ama nerede yanılmışım?..”

 

Benim bildiğime göre, “Bilgisayara ne verirsen, alacağını da ‘o verdiğin’ tayin eder!..”

 

Rahmetli ve sevgili kardeşim Prof. Kurthan Fişek (Ankara’da Rüzgârlı Sokak’ta yıllarca aynı gazetelerde beraber olmuştuk), meraklı olduğu at yarışlarında “tahminleri bilgisayarına yaptırır”, ona göre “eğlence babında” oynardı…

 

Sorardım; “Ne yapıyorsun?” cevabı netti; “Öcal Abi, koşacak atın şeceresini, kum ve çim pistlerde yaptığı mesafe, mesafe derecelerini, koştukları kiloları, hangi jokey ile koştuklarını, yaz, kış, bahar, yağışlı, karlı havaları ekleyerek bilgisayara verir, ‘o günkü durumlarının ne olduğunu’ soruyorum. Eğer sağlık durumlarında bir kötüleşme yoksa yarıştan hemen önce önüne yarım kova su konulup içirilmemişse”, genel olarak iyi koşup koşmayacaklarını, bilgisayar bana söylüyor. Yani verdiğimi biçiyorum. Gerisi bana kalmış, oluyor.”
Deniz Çoban, “Yapay zekânın, yani bilgisayarın tayin kararlarındaki hatalarını, yanlışlarını sıralamış” yazısında…

 

Demek ki; yapay zekâya, yani bilgisayara “eksik, yanlış, hatalı bilgiler” veriliyor… Ya da bazı bilgiler verilirken, bazı bilgiler verilmiyor… Ve de zavallı (!) yapay zekâ yanlış tayinler yapıyor!..

 

Ne dersiniz MHK yöneticileri; içinizde “rahmetli Kurthan Hoca’nın yaptığını yapabilen” yok mu?

Değişmeyen kötü!..

Hayret ediyorum; hâlâ “birbirlerinin talip oldukları oyunculara talip olarak” hem “aralarındaki gerilimli havayı” iyice yoğunlaştırıyorlar, hem de gerilimi taraftarlarına da bulaştırıyorlar. Dahası, “talip olunan oyuncuların bonservis bedellerine de, onlara ödenecek paralara da zam üstüne zam” yaptırıyorlar!..

 

Zaten borç batağındalar; bu tablo “Üç Büyükler” tablosuna yakışıyor mu?..

 

Dünyada, Türkiye’de futbolcu mu kalmadı ki; “Sen alamazsın, ben alırım” kavgasına girişiyorlar; yazıklar olsun!..

Anadolu...

Türkiye Kupası’nın son 16 turunda, “3 / +1 Büyükler hegemonyası” Anadolu ekiplerinin aldığı “artık sürpriz olmayan” ama hâlâ “sürpriz” dediğimiz sonuçlarıyla bitti, bitecek gibi…

 

Elenen Beşiktaş’a, “son dakikada gelen gollerle, tık nefes tur atlayan” öteki büyüklere de bakarsak, ortaya çıkan “Anadolu’nun sağladığı ağır denge” alkışlanacak cinsten; çeyrek finalde ancak “2 / +1 Büyük” var!.. 

 

Çeyrek finalde “seri başları”; Fenerbahçe / Trabzonspor / Başakşehir /  Sivasspor, “seri başı olmayanlar”; Galatasaray / Ankaragücü / Gaziantep FK / Kayserispor…

 

Tek maç eleme ve maçlar “seri başlarının sahasında” oynanacak… 
Yarı finaller için kimler şanslı dersiniz?..

Şaka!..

Bir Jesus Hoca’nın ilk geldiği haftalara, aylara bakın… Bir de İcardi’nin ilk geldiği hafta ve aylara!..

 

İlki “göklerde gezdiriliyor”, öteki “yerin dibine sokuluyordu”; ya şimdi?..

 

“Hiç ilgisi yokuş gibi” görünüyor ama bu haftanın Şaka’sında bir okuyucu sorusu; “Arda Güler, Jesus’un elinde değil, İcardi’nin yanında olsaydı, ne olurdu?..”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.