Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Fatih Terim''in ve talebelerinin 4 yılda "bunca emek vererek" çıkardığı zirveden, Galatasaray hızla aşağıya yuvarlanıyor!.. O "yenilgiyi kabul etmeyen" takım, şimdi "kuzu kuzu ve başı önde soyunma odasına gitmeye alışır" hale geldi. Eş - dost espri yapıyor: "Aslan artık miyav bile diyemiyor, meliyor!." Her kötü maçtan, her kötü futboldan sonra "rakipleri iyi oyunundan dolayı" tebrik eden "çok centilmen bir hoca var", ortada!. Üstelik "çok da gerçekçi!." Her defasında diyor ki: "Kötü oynadık, çok hata yaptık. Sorumlu benim..." Arada bir de ekliyor: "Futbolcularım beni dinlemiyor!." Tam 10 lig maçı oynadı! Artı, Avrupa''da 1 ön eleme, 1 Süper Kupa ve 5 de Şampiyonlar Ligi maçı!. Artı, Atatürk Kupası karşılaşması!.. Ne eder? 18 maç!. Mevsim başı yapılan hazırlık maçlarını saymıyorum; onları da eklersek 25''i buluyor!. Yani? Artık, "Fatih Terim sonrasının takımının, oynadığı futbolu taktik ve tertip olarak yerli yerine oturtması gerek" değil mi? Nerdeeee? Allah aşkına bir kişi de çıkıp desin ki: "Bu takım şu taktikle oynuyor!. Şunu yapmak istiyor, şu kadarını yapıyor!." Ne defansta ne yaptığı belli, ne ofansta!.. Kimin sakat, kimin cezalı olduğunu sanıyorum, çok zaman Hoca bile zar zor toparlayabiliyor!.. Disiplinsizlik, vurdumduymazlık, adamsendecilik, laûbalilik batağı içinde çırpındıkça batan bir ekip var, ortada!.. Hoca şaşkın... Hoca aciz... Hoca çaresiz!.. Bu yükü kaldıracak gücü de yok!.. Ne olacak? Ne olacağını kimse bilemiyor!.. Yöneticilerin her maçtan sonra "ayrı ayrı tellerden çalarak", gazetelerde ve TV''lerde "akortsuz sesler çıkarmalarından" bütün Galatasaraylılar rahatsız!. Sadece takımda değil, kulüpte tam bir başıboşluk var!. Başkan''ın gözü, "Şirketten, logodan, AIG''den, dolardan, hisseden başka bir şeyi görmüyor!." Kulüpten sonra, şirketlere de başkan oldu!. Artık koca Galatasaray''ın, herşeyi ile "onun tapulu malı olmasa" bile, "icarlık malı olduğu" ortada!. Futbol takımı, sahada eziliyormuş, yeniliyormuş, dağılıyormuş kime ne? Ali Sami Yen''in mezarı başında yok!. Atatürk Kupası''nda Şeref Tribünü''nde yok!. Hey gidi koca Galatasaray hey!.. "Zirvede olduğunu zannetiğin bir zamanda" işte bak neredesin ve nasıl yönetiliyorsun?. Kaptan Orhun "basketbolu bırakıyor", sebep; "Başkan söz verdi, tutmadı!. Bu işler düzelmez, ben artık yokum!." Ah Orhun ah, ne kadar da safmışsın!. Dikkat edin, Fatih Terim de "aynı hisse kapıldığı için" İtalya''ya gitmedi mi? Artık Süren''e "etrafındaki bir avuç insan" ile, yüksek maaşlı görevler dağıttığı kişilerden başka inanan pek kalmadı! Medyadaki "hınk deyicilerin"; hâlâ "Galatasaraylıları ninni söyleyerek uyutacaklarını zannedenlerin" de, sesleri çok zayıf çıkmaya başladı! UEFA Şampiyonu, Süper Kupa galibi Galatasaray "yarısı boş tribünlere oynuyor!." Basketbol takımı, salonlara 20 kişi çekemiyor! Gelen paraları yutan bataklık, AIG''den Borsa''dan gelecek paraları da yutacak!. Hem de çok kısa sürede!. Sonra ne olacak? Hakan satıldı, Jardel de satılacak! Bu bataklık gene yutacak!. Ya sonra? Hâlâ Lucescu''dan ümitli olanlar var!. Hâlâ bu yönetimden ve başkandan ümitli olanlar var!. Hayırlı olsun!. Cumhuriyet? Galatasaraylı Emre''nin "camiye namaz kılmak için giderken, trafik kazası yapması" çok çeşitli yorumlara yol açtı! Artık gazeteciliğimizde "araştırıp, doğruyu bulmak ve yazmak" ilkesi ortadan kalktığı için, iş "masabaşı yorumlarıyla" geçiştirildi! En ilginç yazılardan biri de, Cumhuriyet Gazetesi''ndeki haberyorumda ortaya çıktı! "Emre''nin Cumhuriyet Bayramı sabahı camiye gidişine dikkat çekilip", iş "tarikatçılığa kadar" uzatılmaya çalışılıyordu! Hadi, "bunu yazan kişinin Cumhuriyet''ten haberi yoktu, o kişi, Cumhuriyet''in temeli olan TBMM''ni büyük Atatürk''ün nasıl açtığını bile bilmiyordu" diyelim, ama bunca yılın "tecrübeli spor şefi" sevgili Abdülkadir Yücelman "böyle bir yazıyı nasıl sayfasına koydu", işte doğrusu bunu çok merak ediyorum! Yoksa, bunca yılın gazetesi Cumhuriyet "bu zihniyet yüzünden mi, 45 bin tirajlarda dolaşıp duruyor" ve bir türlü "haketmesi gereken okuyucuyu bulamıyor? Git artık!.. Turgay Demirel, Basketbol Federasyonu Başkanı olduğu zaman çok ümitli idim!.. Ama, bunca yıl, bunca imkân elinde iken ve kulüpler basketbola su gibi para akıtırlarken, hiç bir şey yapmadı, yapamadı! En başarılı işi, basketbol camiasını tam bir kaos içine sokmak oldu!. Sevgili Osman Solakoğlu''ndan, bugün gelinen noktaya bakarak bin defa "özür dilemem" gerek!. Zira "onu çok eleştirmiştim!." Meğer, bu federasyonun yanında, onun federasyonu "22 ayar altınmış" da, biz anlamamışız!. Bu kadar "başarısız" bir federasyonun başkanının ne yapması gerekirdi? "Ben beceremedim, becerecek birinin gelmesi için yolu açıyorum" demesi!. Ama Demirel bunu demedi!. Genel Müdürlük ve Bakanlık da seyretti!. Ve Türk basketbolu, çok değil 3-5 yıl öncesine göre, en az 10-15 yıl geriye düştü!. Asıl önemlisi, Türkiye''de Türk insanı için "basketbol" deyince, Türkiye Ligi yerine "NBA akla gelir, oldu!." Demirel yaptığıyla, "pardon" yapmadığı, yapamadığı ile ifihar edebilir!. Ama, lütfen artık Türk basketbolünün yakasını bıraksın!. Yoksa, "ortada yakadan başka birşey kalmayacak!." Acımasızlar!.. İşte İstanbulsporlu Fuat''ın ayağı da kırıldı!.. Hakemlerimiz de, hakem yorumcularımız da iftihar edebilirler!.. TV''lere çıkıp, mesela Galatasaraylı Emre''nin oyundan ihracı için "Efendim bakın bakın hiç temas yok. Hakemin kırmızı kart göstermesi yanlış.. Haksız!." diye ahkâm kesenler, FIFA''nın "sakatlanmaları, kırılmaları önlemek için" artık "temas olup olmadığına bakmayın, topla oynayıp oynamama niyetine bakın" yorumunu getirdiğini bile bilemiyorlar!. "Sakatlanma olduktan, ayak kırıldıktan sonra", kart göstersen ne olur, göstermesen ne olur?. Aslolan, futbolculara, "rakibi sakatlayacak şekilde bir hareket yapmalarının sonrasında, temas olsun olmasın, sakatlanma, kırılma olsun olmasın" kart ve cezanın, hem de "en ağır cezanın geleceğini" anlatmaktır, öğretmektir!. Aslolan, hakemleri, "hareket topa değil, oyuncuya ise", temas olsun, olmasın, sakatlanma olsun, olmasın, kırık olsun, olmasın "kırmızı kartı göstermeleri yönünde" bilinçlendirmek, cesaretlendirmektir!. Sen iki ayağınla beraber ve hızla kayarak gel, hatta topa bile dokunma.. Rakibinin ayak bileklerine darbeyi indir.. Sonra da "Niyetim topla oynamaktı" de!. Olur mu? Hakemin de "bu bahaneye yorumuyla katılması" ne demektir? Futbol cinayeti!. İşte, sahaların "en efendi, en dürüst emekçilerinden biri olan" Fuat, "bu yanlış anlayışın kurbanlarından biri oldu!." Adam, "Zidane, Kulivert filân dinlemiyor", basıyor 5 maç cezayı!. Biz "iki maç ceza geldi" diye kıyameti koparıyoruz!. Hele ceza alan "büyük takım oyuncusu ise", medyadaki tanklarımız, toplarımızla beraber ne Federasyon bırakıyoruz, ne Ceza Kurulu, ne de Tahkim Kurulu!. Adam, trübünlere "en iğrenç şekilde parmak işareti" yapıyor; tıss!. Adam, rakibinin üzerine en acımasız şekilde basıyor; tıss!. Adam, yan hakeme nerede ise kafa kol atacak; tısss!. Adam, hakem için ağzına geleni söylüyor; tıss!.. Adam, ayak kırıyor; tısss!. Fuat''ın ayağı kırılmış, hastahaneye kaldırılıyor, trübünlerde "cenaze marşı!." Daha da kötüsü "Oh.. Oh.." nidaları!. Futbolcusunun yaptığı trafik kazasında "5 çocuk babası bir adam ölmüş!." Akşam maçta, hoparlörlerde "şen şakrak oyun havaları!." Ne yapıyor yönetimler ve Federasyon? Tısss!.. Hadi canım siz de!.. Futboldan, eğer "futbol buysa", nefret etmeye başlamamak mümkün mü? Doğru mu? Taaa Ankara''lardan kulağıma bir "SİT komedisi" daha geldi! Dilerim doğru değildir!. Bütün bir 19 Mayıs Stadı kompleksi, eski hipodrom alanı ile birlikte "SİT alanı ilân edilmiş!." SİT kurulu, "sonradan yapılan herşeyin yıkılmasını istemiş!." Yani, "o yandaki, arkadaki salonların!. Sosyal tesislerin!." Bir Tenis kulübüne "iltimas yapılmış"; o durumu kurtarmış!. Ve de o büyük alana "tek çivi çakılmayacak" fermanı çıkarılmış; stad dahil!. Buyrun bakalım!. "Ey Türk gençliği" diye başlayarak, "Cumhuriyeti emanet ettiği gençlere", SİT Kurulu''nun hem de "kendisini bahane ederek" neler yaptığını görse, acaba Büyük Atatürk ne derdi? Diyorum ya, inşallah doğru değildir!. Doğru ise, bakanlarımız Fikret Ünlü ile İstemihan Talay düşünsün! Daha ne diyelim? Baliç''in burnu!.. Fenerbahçe-Denizlispor maçında hakemin bir düdüğü ile duran oyun sırasında itişip kakışan futbolculara doğru bir çakmak atıldı ve bu çakmak gitti, Baliç''in burnuna çarptı! Baliç de acı içinde kıvranarak kendini yere attı; ancak 2 dakikada kendine geldi!. TV''ler olayı defalarca gösterdi, gazeteler de resimlerini koydu!. Amma, bir kişi de çıkıp "bu çakmağı kim attı?" diye sormadı! Hatta, "bunları sormaya çok meraklı" Erman Toroğlu bile!. "Bu çakmak" sahaya Denizli Stadı''nda ya da Trabzon Stadı''nda atılsa ve gidip Baliç''in burnuna çarpsa idi ne olurdu? Oooo!.. İş belki de Trabzon ya da Denizli Stadı''nın kapanmasına kadar giderdi!. Ya da en azından birkaç milyar cezaya!. Amma.. Her halûkârda, anlı-şanlı medyamız kıyameti koparır, Trabzon seyircisinin, Antalya seyircisinin hatırını nasıl sordu ise, Denizli seyircisinin hatırını da bol bol sorardı!. Amma.. Fenerbahçe Stadı''nda hem de santra çizgisi ile taç çizgisinin hemen yanında olan olayda, kimse "nedense" kafasını kaldırıp trübüne bakmadı ve "bu trübünde hangi takımın seyircisi oturuyor" merakına kapılmadı!. Ve de "Baliç''e atılan çakmak" sahipsiz kaldı!. Hatırlayalım; Trabzon Stadı''nda Otto Bariç''e atılan ve değip değmediği bile belli olmayan ama kalın bir paltonun altındaki Bariç''i bayıltan "küçük bir taş için" neler olmuş, neler yazılıp çizilmişti? Yok.. Yok.. Sahipsiz kalmasın!. Çakmak kullanmam ama, herhalde Baliç''in burnuna çarpan çakmağı taaa İzmir''den ben attım!. Onun için "kimse kimin attığını" ya da "kimlerin atmış olabileceğini" bulamadı!. Vallahi pes!. Nasıl "tarafsız" medya ama!.. Sizi kötü niyetliler sizi!. Hiç bizim spor medyamız "Büyükler-Anadolu ayrımı" yapar mı? Ayrımı yapan sizlersiniz!. Onlar "iyi niyetliler" ama, bazen "Otto Bariç''e atılan taşın sahibini hemen buluyorlar", bazen de "Baliç''e atılan çakmağın sahibini bulamıyorlar!." Hatta "trübünlere bakmayı unuttukları için" tahmin bile edemiyorlar!. Olabilir, bunda niye kötü niyet arıyorsunuz? Kalkıp, onların iyi niyetinden ve tarafsızlığından şüphe ediyorsunuz; olur mu a canım?.. Lâf ve iş!.. Bakıyorum, Mustafa Denizli durmadan konuşuyor!. TV''lerde o, gazetelerde o!.. O konuştukça, "onun Fenerbahçe''nin başında kalmasından yana olanların" işi zorlaşıyor!. "Ağzından çıkanı zaman zaman kulağı duymadığı için", her konuşuşunda "karşısındaki cepheyi genişletiyor!." "Yanında olanların sayısı" da eksiliyor!. Hayret ediyorum; "akıllı" bir adam bu yanlışı nasıl yapar? "Lâf üretmeye ayırdığı zamanı, iş üretme zamanına eklese" çok daha iyi olacak, ama nerdeee? Eskilerin "ishâl-i kelâm" dedikleri "lâf ebeliği hastalığı" onda kronikleşmiş!.. Yazık!..
ÖNE ÇIKANLAR