Ya yepyeni ya da eskisi!..

A -
A +

"Özerk" Basketbol Federasyonu'nda "özerkliğin ilk seçimi" geliyor!. "Şimdilik" iki aday var ortada; biri yılların başkanı Turgay Demirel, öteki Lütfi Arıboğan!.. Demirel yıllarca boğuştu, mücadele etti, mahkemelere düştü, soruşturmalarla karşılaştı, sonunda Türk Basketbol Federasyonu'na "özerklik bayrağını dikerek" tarihe geçti!. Üstelik zamanında "sportif başarı" da, hem milli takımlar seviyesinde, hem kulüpler bazında geldi!.. Bunlar Demirel'in artıları idi!. Ne var ki, Demirel'in eksileri de çoktu!. "Birleştirici" olmamak, "dar bir kadro ile" çalışmak, "Bildiğimi okurum, kimseye de hesap vermek zorunda değilim" zihniyetine sıkı sıkı sarılmak ve "katılımcı bir yönetimi" reddetmek!. "Camiada sevilmeyen" bazı kişileri, (ki o kişiler adeta "camianın bütünleşmemesi için" ellerinden geleni yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar) ısrarla ve inatla yanında hatta "çok yakınında tutmak!." Bu yanlışlar onu ve federasyonu çok yıprattı!. Elbette, "özerk federasyonun ilk seçiminde aday olmak ve seçilmek istemek" onun en tabii hakkı!. Seçilirse, "geldiği yerden devam edeceğine" inanıyorum!. Ama "benim gönlüm" kan değişikliğinden yana!. Lütfi Arıboğan "böyle bir kan değişikliğini" yapabilir mi? Hiç şüphem yok ki yapar, yapacaktır!. Amma, "inşallah yanlış duymuşumdur"; "Ben göreve gelirsem, Demirel'in kadrosu ile çalışacağım, kimseyi yerinden oynatmayacağım" dememesi şartı ile!. "Demirel'in kadrosu", Demirel'in kadrosudur!.. "Demirel'in kadrosu ile çalışacağım" diyen bir başkan adayı da mesela benden "şu cevabı" alır: "Oy hakkım olsa, bu açıklamadan sonra ben neden size oy vereyim? Bunca hizmet etmiş Demirel'e veririm ki, kendi kadrosu ile ve bugüne kadar şöyle veya böyle sağladığı ahenk içinde göreve devam etsin!. Ben size oy vereceksem, çizdiğiniz vizyon için ve bu vizyonu gerçekleştirecek kadronuz olduğunu düşünerek vereceğim, Demirel'in kadrosuyla çalışırsanız ve yarın o kadro sizin altınızı oyarsa ne olacak?" "Şunu derseniz" anlarım: "Göreve gelirsem bir süre izleyeceğim, benimle çalışacaklarına inandıklarımla beraber yürüyeceğiz ama benimle çalışamayacaklarını gördüklerimi, benim tempoma ayak uyduramayacaklarını tespit ettiklerimi ve hepsinden önemlisi Turgay Demirel ile camianın arasının açılmasını memnuniyetle izleyenleri ve hatta parçalanmayı teşvik edenleri bir gün dahi federasyon çatısı altında tutmayacağım!.." İşte "o zaman" olur ve "böyle" de olması gerekir!. Turgay Demirel'in "bütün ikazlara rağmen", şu veya bu sebepten sırtında taşıdığı, camianın sevmediği, hatta "nefret ettiği" kişiler belli... Bunları sevgili Arıboğan bilmiyor mu? Elbette biliyor!.. Öyleyse; "ne demek" çıkıp da "Ben gelirsem o kadroyla çalışacağım" sözü? "Kan değişikliği" ne demektir? Arıboğan da, seçilirse, "bunun gereğini yapmak zorundadır!." "Tanjeviç'in muhafaza edilmesini" ve "ona sahip çıkılmasını" anlarım ve zaten "öyle de olması" gerekir!. Amma... İşte "ondan sonrası" için "kan değişlikliği", hem de "hemen ve radikal şekilde" şarttır!. Arıboğan "bunu yapmayacaksa, yapamayacaksa" hemen "adaylıktan vazgeçsin!." Türk Basketbolü "özerkliğin ilk seçiminde" yepyeni bir vizyon ve yepyeni bir kadro bekliyor!.. Aksi halde, Turgay Demirel'den "daha iyisini ve daha faydalısını" bulmak "o kadar" zor ki!.. Bir örnek vereyim; İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ölünce, Belediye Meclisi tarafından yerine seçilen Aziz Kocaoğlu, tutup dedi ki: "Ben rahmetli büyük başkanımızın izinden ayrılmayacak, onun kadrosu ile onun yoluna devam edeceğim!." Aradan "çok ama çok kısa bir zaman geçti"; ortaya çıktı ki; "Rahmetlinin kadrosu ile yola devam etme imkânı yok" ve daha da önemlisi "rahmetlinin bıraktığı yol, koca koca taşlarla dolu!." Sonuç; "kadroda büyük temizlik" ve tutulan "başka bir yol!." Bilmem anlatabildim mi? Gerçekler saklanamaz!... Dünya Kupası finalleri için, "grup birincisi" olamayan takımlara "teselli" mükâfatı var; "en iyi iki ikinci arasına girmek!." "İkinciler" klâsmanında, "7'li grupta oynadığımız için sayılmayacak olan" Kazakistan maçını çıkartırsak, geriye ne kalıyor; oynadığımız 3 maçta alınan 3 puan!. Bu puanlar için "iyi" de diyen olabilir, "kötü" de!.. Ama, "başka" bir gerçek var ki; kimse itiraz edemez!. "Çok fazla gedik veriyor" diye şikâyet ettiğimiz defansımız "3 maçta 2 gol yemiş!." "Hücum futbolu oynuyoruz" yaygaraları ile "göklere çıkarılan" futbolumuz ve futbolcularımız; "3 maçta, 2 gol atabilmiş!." "Gol atamazsan" maç kazanamazsın!. Golü kim atacak, nasıl atacak? "Nüfus cüzdanına bakıp" takım kurmaya kalkarsanız; tecrübeyi, ehliyeti, beceriyi, geçmişi unutur ya da "kör" kulüpçülük ve takıntı içinde "inkâra kalkışırsanız"; olacağı budur: "Hücum futbolu" diye takıma "5 tane santrfor da koysanız"; atacağınız gol, "3 maçta 2 taneyi geçmez!." Hele hele "bu doğruyu Daum'a sık sık hatırlatıp", onu yerden yere vururken, "Ersun Yanal'a alkış tutarsanız", bir de "çifte standart kuyusunda kaybolursunuz" ki; kimse "artık" size inanmaz!. Gerçek ortada: Ne kadar giydirmeye çalışırsak çalışalım, "yeni kral" adayımız "çıplak!." Olan da Türk Milli Takımı'na oluyor!. Kendini "dibek dövücüsünün hınk deyicisi" durumuna düşürmeye çalışan yeni Federasyon Başkanımız Levent Bıçakçı'ya ithaf olunur!. Üniversite Oyunları'nda skandal!... Dünya Sporu'nda "Demirperde yıkıldığından beri" hemen hemen hiçbir "önemi ve orijinalliği kalmayan", medya tarafından da hatta "dönülüp bakılmayan" Üniversite Oyunları'nı, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin "rahmetli" başkanı Ahmet Piriştina, Güney Kore'ye kafilelerle gazeteci, bürokrat ve iş adamı götürerek almış ve "Rahmetli'nin her yaptığı işte olduğu gibi" bu çok yanlış adım için de medyada "kimsecikler" çıkıp, ona "ne yapıyorsun" dememişti!. Borç içinde olan bir Türkiye... Borç batağında olan bir İzmir Büyükşehir Belediyesi ve "dünya gazetelerine haber ve uluslar arası TV'lere görüntü bile olamayacak" bir organizasyon için harcanacak trilyonlar!.. Demirperde'nin "propaganda için" büyük önem verdiği ve "bu yüzden Batı dünyasının da aynı önemi vererek" katıldığı bu oyunların, Demirperde yıkıldığından beri, artık esamisi okunmuyor!. Oyunlara hemen hemen hiçbir "büyük" sporcu, şampiyon ve rekortmen katılmıyor!. Gelecek yaz üstelik "bedava da yapılsa", ki mecburen ve "ayıp olmasın" diye yapılacak, stadlara, salonlara "kaç seyirci gelecek"; göreceğiz!. Bunun için İzmirlinin trilyonları ve trilyonları harcanacak!. İzmir'in bunca acil ve büyük sorunu varken!.. Hâlâ "temeli atılmamış" ve ihale edilip edilmediği bile "doğru dürüst bilinmeyen" 10-15 bin kişilik spor salonunu İzmir ne yapacak? Oyunlar sırasında "3-500 kişi ya gelir ya gelmez"; peki ondan sonra? Hangi "sportif olayda" bu salon işe yarayacak, bu koca salonun masrafları nasıl karşılanacak? "İbrahim Tatlıses" konseri ya da "siyasi parti kongreleri" için mi, bu salona "bu sırada ve bu borç batağında" trilyonlar gömülecek? Kimse düşünmüyor, düşünmek de istemiyor!. Büyükşehirin "yeni" Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da "acaba yetişecek mi" paniği içinde topu siyasilere ve hükümete atarak "koca" İzmir Belediyesi'nin aczini ortaya koyunca, iş iyice karıştı!. Başbakan Recep Tayip Erdoğan da "böyle güzel bir pası yakalayıp" "Siz beceremiyorsunuz, bırakın bir özel kanun çıkarıp İcra Kurulu kurayım ve onun başına da Taha Aksoy'u atayayım" diyerek CHP'ye ve CHP'li İzmir Belediyesine "güzel bir gol" atıverdi!! Kim Taha Aksoy? Mahalli seçimde rahmetli Piriştina'ya karşı AKP tarafından çıkarılan ve "büyük farkla seçimi kaybeden" aday!. Koca İzmir'de, koca İzmir Belediyesi'nde ve Meclisi'nde "Taha Aksoy'dan başka bu işi yüklenecek" kimse yok mu? Var olmasına vardır da... AKP'ye ve adayına oy vermeyen İzmir'e ve kazanan CHP'ye "müthiş" ve "anlamlı bir gol atmak" fırsatı yakalanmışken, kaçırılır mı? "Böyle bir tayine", İzmir Belediye Meclisi ve Büyükşehir Belediye Başkanı "Evet" demez diye düşünürken... Aaaaa... İzmir Büyükşehir Belediyesi acz içinde olduğu ortaya koydu ve Başbakan da "İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin sahipliğini yaptığı" oyunlara, hatta kanunu bile çıkarmadan "kayyum" atadı!.. Halbuki, Aziz Kocaoğlu "Asıl büyük parayı yiyecek olan ve yetişip yetişmeyeceği belli olmayan bu salonu yapmıyorum, ihtiyaç yok. Oyunları yapacak salonlarımız var ve yeterli" deseydi, ne panik içine düşerdi, ne de "kayyuma ihtiyaç olurdu!." Spora da, hele hele "Üniversite sporuna da siyaset karışmazdı!." Kısacası "tartışılmadan ve soruşturulmadan" emrivaki şeklinde "Ben istiyorum, yaparım" zihniyetiyle yola çıkılan Üniversite Oyunları, "şimdi" İzmir için de, Türkiye için de büyük risk hâline geldi. Temenni edelim ki, bugünkü "idari skandal", yarınlarda organizasyon skandalı hâline dönüşmesin; iş yüz akı ile bitirilsin!.. Bu nasıl iş Ooo... Federasyon büyük devrim yapmış!.. Neymiş; "Federasyon toplantılarında, bir kulüple ilgili konu görüşülürken, o kulübün temsilcisi olarak genel kurula gelen ve federasyona seçilen üye, toplantıdan ayrılacak, konu bitene kadar dönmeyecekmiş..." Amma ve lâkin, mesela Beşiktaş, bu hafta oynayacağı Diyarbakırspor maçında "kendisine karşı Sinan Kaloğlu'nun ve Yasin Sülün'ün oynatılmasına izin vermiyormuş", bu arada "Eser'in oynatılmasına izin verip vermeyeceği" de belli değilmiş; Federasyon'un umurunda mı?.. Beşiktaş'la "Avrupa Kupaları'na katılma hakkı için mücadele eden" takımlara karşı "bu oyuncular oynayacak" ama "Beşiktaş'a karşı oynamayacak?" Bunun "özel mukavelede ve hukukta" yeri, kuyruğuna "tazminat cezası" da takılarak olsa bile, "bu resmen ve alenen anlaşmalı maçı önlemek için" gerekli tedbirleri almak Federasyon'un görevi değil mi? "Örnekleri varsa, başkalarını da önlemek" Federasyon'un sorumluluğunda değil mi? Ama "bu federasyon" bunu nasıl yapacak? Yapamaz, zira "kuruluş ve seçilme şekli" buna izin vermez!. Ya "Danimarka'daki güvenlik rezaleti?" Mazerete bakın: "Tam da yenisini araştırıyorduk ki, bunlar oldu!." Vay canına!.. Peki, beyler; "Yenisini bulmadan ve göreve başlatmadan, eskisini neden kapı dışarı ettiniz?" Siz, kendi iş yerinizdeki "güvenliği" böyle mi yapıyorsunuz? Ya, "olaylar büyüse" ve "olan olsaydı" ne olacaktı? Peki, nerede benim medyam? "Hakan Şükür'ü yeme peşinde!.." Ne demiş atalarımız; "Böyle başa, böyle tarak!."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.