Baliç''e "kendisi" teklif etmişti: "Gel Türk Milli Takımı''nda oyna!." Baliç ise "Hayır, ben Bosna Hersek Milli Takımı''nda oynayacağım, Türk Milli Takımı forması giymem!." Bu defa, sezon başında Baliç''e Fenerbahçe teklif yaptı: "Seni, Real Madrit''ten tapunla beraber almak istiyoruz. Real''in bonservis için istediği parayı vereceğiz." Baliç gene "Hayır" dedi: "Ben 1 yıl kiralık gelirim. Sonra Real''e, olmazsa bir başka büyük Avrupa takımına döneceğim ve Avrupa''da futbola devam edeceğim." Bu Baliç, "Türkiye''de ve Fenerbahçe''de el üstünde tutuluyor!" "Hakemi aldatmaya yönelik hareketi", maçtan sonra itiraf etti diye, "fair play ödüllerine aday gösterilmeye" kalkışılıyor!. Ve de, koskoca Mustafa Denizli "bunlardan" kendine bir "hisse" çıkarmıyor! "Fenerbahçeliler''in kendisini kabul etmeleri için", rüyamda görsem inanamayacağım bir yolu seçmeye çalışıyor; "Fenerbahçe kongre üyesi olmak için harekete geçiyor!." Sevgili Denizli, "Türk medyasında Fenerbahçe avantajını sırtlamak için" ille de "Fenerbahçe üyesi olman" şart değil!. "Fenerbahçe''de oynaman ya da Fenerbahçe''de görev yapman yeterli! Yılların "Denizli düşmanları" bile, görmüyor musun "seni koyacak yer bulamıyorlar!." Geçmişine, kariyerine ihanet etme! "Cebinde bir değil, bin tane de Fenerbahçe üye kartın olsa", herkes biliyor ki, sen Fenerbahçeli olamazsın! Baliç''i futbolcu olarak hiç tutmam; "nazeninin biridir!." Ama "kişilik olarak?" Müthiş!.. Ne olur, "ondan ders alacak duruma düşme!." Olimpiyat üzerine... Yıllar ne çabuk geçti!... Gazeteci olarak, spor yazarı olarak "ilk olimpiyatım" 1956 Melburne idi!. Ankara''da "Yenigün Gazetesi''nde" idik!. Ne televizyon vardı, ne de doğru dürüst haberleşme imkanı!. Gazete olimpiyatı takibe "kimseyi gönderemediği gibi", tek telefonunu da günün ancak belirli saatlerinde "spora tahsis edebiliyordu!." "Cızırtılı bir radyodan" yabancı haber saatlerini dinleyerek, "bir şeyler kapar", oturur yazardık!. Mehmet Ali Kışlalı ağabey bir taraftan!. Ben bir taraftan... Sevgilil Hıncal bir taraftan... "Rahmetli" Ahmet Taner Kışlalı bir taraftan... "3 gün rötar ile" de, Fransa''dan "L''Equipe" gazetesi gelirdi, Ahmet "ondan bol bol çeviriler yapar", sayfamıza olimpiyat notlarını, röportjlarını koyardık!. İlk "canlı yayın olimpiyatı" 4 yıl sonra, Yazı İşleri Müdürlüğünü yaptığım Öncü Gazetesinde yaşadık!. "Canlı yayın" diyorum, gerçekten de öyleydi!. Gazetenin imkanları, o zamana göre çok iyiydi! Hele hele Yeni Gün''e göre müthiş!. Roma''ya Cüneyt Koryürek ağabeyi göndermişik!. "Tek başına" müthiş bir performans gösteriyor, haberler, notlar, röportajlar, fotoğraflar "tek elden" akıyordu!. Baskı sabahın ilk ışıklarına kadar bekliyor, "en son haberler dahi spor sayfasına konuyordu!." Bütün bir servis, sabah evlerine dönüyor, akşam "gene gazetede buluşuluyordu!." Servisin "özel dinleme radyosu" bile vardı!. "Yabancı radyoları dinleyen" özel görevlisi vardı!. Serviste de, rahmetli Oktay Kurtböke''den, Güneş Tecelli''ye, Günaltay Şibay''dan, Kurthan Fişek''e, Çelik Aruoba''ya, Ercan San''a kadar "ateş gibi genç spor yazarları", sevgili kardeşim Hıncal Uluç yönetiminde korkunç bir performans gösteriyorlardı!. Hiç unutmam, gene bir sabaha karşı idi. "Canlı yayında idik!." Yoooo, 1956 gibi gene TV yoktu!. Ama, telefonumuz "devamlı olarak" güreş minderlerinin kurulduğu "Basilicia di Masencio''ya bağlı idi!." Cüneyt ağabey de telefonda, "her güreşi adeta canlı yayında gibi anlatıyor", biz de gazeteye yetiştiriyorduk!. İsmet Atlı''nın "hasta olduğuna ve güreşmesinin hemen hemen mümkün olmayacağına dair" haberleri sabahleyin almıştık. Kafilemiz büyük bir üzüntü içinde idi!. "Ama, büyük şampiyon İsmet", gece yarısından sonra iğnelerle mindere çıkmıştı!. "Rakibi", İranlıların efsanevi güreşçisi Tahti idi!. Ve Atlı, bütün bir milleti sevinçten, mutluluktan göz yaşlarına boğan büyük bir zaferle Tahti''yi yenip, omuzlarda olimpiyat şampiyonu olarak minderi terketmişti!. Telefonda Cüneyt ağabeyin haberi verirken ki coşkusunu, mutluluğunu unutmam mümkün değil! Ertesi gün "sadece bir-iki gazete" İsmet Atlı''nın şampiyonluk haberini verebilmişti; bunlardan biri bizdik! Çok gazete haberi yetiştirememiş, bazıları da "İsmet Atlı hasta, mindere çıkamadı" diyerek akşamüstü haberiyle baskıya girmişlerdi! Güreş tarihimizin "en ihtişamlı" olimpiyatı idi, Roma!. Nereden nereye geldik!. 1948 Londra Olimpiyatları''nın Türkiye''ye aksettirilmesinde bir çığır açan, "spor sayfalarının öncülüğünü yapan", rahmetli "Baba" Simavi''nin Hürriyet''inden bugünlere!... Olimpiyatlara "sporcudan çok spor yazarı gönderdiğimiz" bugünlere!. İletişimin "her imkanını", baskı tekniklerinin en yenilerini kullandığımız bugünlere!. "Yok" yok!... Genç spor yazarı arkadaşlarım, meslektaşlarım "bugünün kıymetini bilmeli!." Sydney''e ümitli gidiyoruz!. Avustralya''da yüzbinlerce Türk yaşıyor!. Sporcularımız minderlerde, podyumlarda, pistlerde, pisinlerde hiç yalnız kalmayacaklar!. Temenni ediyoruz ki, Roma''daki başarı, Sydney''de tekrarlansın!. Güreş''te de, halter''de de, okçuluk''ta da, diğer branşlarda da!. Orada binler, Türkiye''de ve Dünya''da milyonlar, "Türk sporcularının başarısı için dua edecek!." Orada trübünde olacaklar, buralarda TV başında olacağız! Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü!. Ve de hem katılmak, hem kazanmak!. Haydi ay yıldızlı çocuklar; "sizlerden iyi haberler bekliyoruz!" Bizleri mutlu edin!. İstifa etmeli!... Menfaat çatışması var!. Değerler çatışması var!. Fikirler çatışması var!. Meslekler çatışması var!. Ama, "arkadaşımız" her iki tarafta da var!. Hem de "yetkili ve sorumlu olarak!." Bu nasıl iş? "Birkaç defa yazdık", galiba iyi anlaşılamadı!. Bu defa açık açık yazıyoruz ki, herkes anlasın!. "Aynı kişi", hem bir kulüpte "Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü" hem de "gazetecilerin meslek kuruluşunda üst düzey yönetici" olamaz!. Olmamalı!. Ama "değerli bir meslekdaşımız", hem Galatasaray Kulübü''nde "profesyonel olarak" yukarda yazdığım gibi bir görevi üstlenmiş vaziyette, hem de Türkiye Spor Yazarları Merkez Yönetim Kurulu''nda üye!. Bu nasıl iş? Bir çok spor yazarı ve yorumcusu, Galatasaraylı yöneticilerin "medyaya yönelik haksız sözlerini" cevaplamak, Galatasaray yönetiminin Galatasaray''ı izleyen spor yazarlarına karşı zaman zaman "basın özgürlüğüne ağır darbeler indiren" kısıtlama hatta yasaklama uygulamalarına tepki koymak isterken, karşılarına çıkan "bu ters tablodan" etkileniyor!. Kim aksini söylerse söylesin, TSYD Yönetim Kurulu''nun, "Galatasaray yönetiminin bu tip tavırlarına karşı gereken sert tepkiyi göstermemesinin altında da bu sebebin yattığına" inanıyorum! Aslında, "bu değerli meslekdaşımızın" ortada olan "bu durumundan vazife çıkarıp", iki taraftan birini seçmesi gerekiyordu! Şimdi de diyebilir ki; "Ben TSYD yönetiminden istifa etmek istedim. Listeye girmemek istedim ama sayın Başkan ve arkadaşları kabul etmediler!." Hayır, sevgili arkadaşım; "Bu konuda karar verecek olan tek kişi sensin!." Ya Galatasaray''daki "profesyonel görevini seçmelisin", ya da TSYD''deki yöneticiliği!. Elbette ki, "profesyonel görevi seçmek en tabii hakkındır!." O zaman, TSYD yönetiminden ayrılman gerekmiyor mu? Gerekiyor, hem de bana sorarsan; hemen!.. Bunu yap ki, biz de rahat edelim, TSYD yönetimi de rahat etsin!. "Duygusal sansür" sebebi ortadan kalksın!. Kimler olur? Bir "ombusdman''lık modası" sürüp gidiyor!. Herkes birilerini bir yerlere "ombudsman" olarak yakıştırıyor!. İşte, Fenerbahçe''de Ali Şen "bazı itirazlar olsa" bile, ombudsman olarak ilân edildi, bile!. Peki, bir düşünelim; acaba "öteki büyüklerde" kimler olabilir? Beşiktaş''ta seçimi uzak ara kazanacak olan isim belli; "Süleyman Seba!." Bir-iki çatlak ses çıkabilir ama, Seba rakipsiz ombudsman olur siyah-beyazlı kulüpte!. Ya Galatasaray? Galatasaray''da işler o kadar karışık ki!. İlişkiler, Cayman Adaları''ndan hapishanelerdeki finans şirketi yöneticilerine kadar uzanan "sisli bulvarlarda" öylesine birbirine girmiş ki, "ombudsmanın bu tip ilişkiler konusunda da uzman olması gerekiyor!." Böyle bir uzman da Galatasaray''da var!. Üstelik Terim''in teknik direktörlük görevi sırasında, takıma nerede ise "onursal başkanlık da yapıyordu!." Tahmin ettiniz değil mi; Mehmet Ağar!. Emniyet Genel Müdürlüğü yaptı!. Yanlış hatırlamıyorsam, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları da yaptı!. Eee!. Galatasaray Ağar''dan iyi ombudsman bulabilir mi? Yönetim elini çabuk tutmalı! Yoksa, Mehmet Ağar''a düşecek "önemli görevler", İstanbul Adliyelerine kadar gidebilir!. Acaba, acaba "Trabzonspor''da omdusman kim olabilir?" Hımm!. Orada iş basit! "Kulübün tapusu adeta elinde olan" başkan Mehmet Ali Yılmaz, "dibek dövücünün baş hınk deyicisini ombudsman olarak atayacaktır! Ve de "buna" kimsenin itirazı olmayacaktır! Olanların da "sesleri duyulmayacaktır!" En iyisi bu "ombudsmanlık Yasası''nın çıkmaması" galiba!. Kim denetleyecek? Hemen hemen her gün gazetelerin spor sayfalarında koca koca haberler!. "Galatasaray''ın borcu ne kadar belli değil!." "Fenerbahçe''de Başkan''ın verdiği paranın miktarı tartışılıyor; acaba kulübü teslim mi aldı?" "Beşiktaş''ta paralar kulüp kasasından mı çıkıyor, yöneticilerin cebinden mi?" "Trabzonspor''da Başkan ne harcadı, kimse gerçek rakamları bilmiyor!." Durum "diğer" kulüplerimizde de pek farklı değil!. Ama, "Balık baştan kokar" derler ya, "Büyüklerde işleri düzeltemezsek" diğerlerinde nasıl düzelteceğiz? Üstelik "büyükler", kamu yararına dernekler değil mi? Devletin stadlarını "adeta bedavaya kiralamadılar mı?" Devletin Maliye ve İçişleri Bakanlıkları "neden" ciddi ciddi denetim görevlerini yapmıyorlar? Transferlere dökülen bunca para nereden geliyor? Yöneticiler ceplerinden veriyorlarsa nasıl veriyorlar? Bu vatandaşlar, devlete ne kadar vergi ödemişler ki, böylesine "milyonlarca ve milyonlarca doları" elin ne idüğü belirsiz futbolcularına "adeta saçıyorlar!." Ertesi yıllarda da "yollamak için" adeta yalvarıyorlar! FIFA''da sabıkalı olduk! Birkaç istisna dışında kulüpler "borç batağında yüzüyor!." Herkes seyrediyor! Federasyon seyrediyor! "Futbolu denetlemek ve gözetlemekle görevli" spor bakanlığı seyrediyor, yani Başbakanlık seyrediyor!. Maliye ve İçişleri Bakanlıkları seyrediyor! Tedbir yok, "dur" diyen yok! "Sorumsuz başkanlar ve yönetimler", kulüpleri "babalarının çiftliği gibi yönetiyorlar!" Ne yönetmesi, "resmen kullanıyorlar"; sonra da "sıkışınca" bırakıp gidiyorlar! Ecevit.. Ünlü.. Tantan.. Oral.. Ve de sizden öncekiler!. "Sadece kutlama mesajlarıyla spora yaklaşmak" ne kadar devlet adamlığı; "söyler misiniz bana?" "Ciddi bir denetim yapın" şu kulüplerimize de, Hanya neresiymiş, Konya neresiymiş bir görelim! "Ombudsmanlık peşinde koşacağınıza", öncelikle kanunların sizlere yüklediği sorumlulukları yerine getirin! Getirin de, şu kulüplerimizi kurtarın!.

