Galatasaray Yönetimi şaşkın! Galatasaray Yönetimi buram buram terliyor! Daha çooook terleyecek! Zira önünde "UEFA Kupası Finali oynayacak" bir teknik kadro ile futbolcular var! Avrupa''nın pek çok kulübünün peşine düştüğü "gündemin tepesine oturmuş" insanlar! Elbette "fiyatları ateş pahası!." Elbette "şartları ağır!" 4 ay önce, 3 ay önce "böyle mi idi?" "Nedense" o zaman "masaya oturmadılar!" "Nedense" o zaman "işi bağlamadılar!" Şimdi, "neyi nasıl yapacaklarını" şaşırdılar! "Nedense?." İşte "yönetici olup olmamanın ölçeği" bu tek kelimenin arkasında yatıyor! 3 ihtimal var: 1 - Gaflete düştüler yani uyudular; "yöneticilikten sınıfta kaldılar!" 2- Takımın "böylesine büyük başarılarla" bugünlere gelebileceğini tahmin etmediler; "yöneticilikten sınıfta kaldılar!" 3 - Gaflete de düşmediler, takımın böyle büyük bir başarı yakalayabileceğini tahmin ediyorlardı, "başka sebeplerle" oralı olmadılar, işi bugünlere bıraktılar; "yöneticilikten sınıfta kaldılar!" Zira, ya "Galatasaray bazı çok önemli oyuncularını ve teknik adamlarını kaybedecek" ya da "kasasından dün 3 çıkacağına bugün 13 çıkacak!" Diyenler olabilir ki; "Bugün satacağı oyunculardan çok paralar alınacak!" Eğer "vaktiyle anlaşsa", bugün almak için gelenlerden alınacak para çok daha fazla olacaktı! "Mukavelesi biten" oyuncudan mı daha çok para kazanılır, yoksa "mukavelesi devam eden" oyuncudan mı? "Avrupalı" ne yapıyor, Ali Şen bile "başkan olduğunda" ne yaptı; işte "yöneticilik odur!" Ben Süren - Cansun ikilisinin "Fatih Terim''le devam etmek istediklerine" hiç inanmadım! Bugünkü noktaya gelişte de, "bu inanmamışlığımda" ne kadar haklı olduğumu görüyorum! "Aman gitse, giderken de 2 - 3 oyuncu götürse" diye "dua ettiklerini" sanıyorum. Böylece "bir taşla birkaç kuş birden vuracaklar!" Hem "gölgesinde kala kala komplekse düştükleri" Terim''den kurtulacaklar ve "Oh, Dünya varmış, biraz da ramp ışıklarına biz çıkalım" diyecekler, hem de "satılacak oyuncularla" sırtlarına yüklenmiş olan "borç sorumluluğunu" büyük ölçüde hafifleterek "derin bir nefes alacaklar!" "... dı!." Ama... Terim ve talebeleri "UEFA Kupası Finaline kalınca", bizim beylerin hesapları karmakarışık oldu! "Manevra sahaları" hemen hemen hiç kalmadı! Bugün, "ya anlaşmak, ya anlaşmak" zorundalar! Ödeyecekleri "bedel", yani "Galatasaray''ın kasasından çıkacak para" o günlerden bu yana "her kazanılan maçtan, her atlanan turdan sonra" adeta aritmetik dizi gibi katlandı! Şimdi, "yöneticilikten sınıfta kalanlar" görelim bakalım işin içinden nasıl çıkacaklar? Bir Kitap!.. Önümde, derneğimin bir "eğitim çalışmasının ürünü" duruyor!. "Spor Gazetecisi''nin özgürlüğü" Semineri''nde yapılan konuşmaların tam metni!. Seminerin yapıldığı tarihte "heyecan içinde ve büyük bir çoşku ile" yaptığımız konuşmaları "4 ay sonra" aynı heyecan ve çoşku ile yeniden okudum! O günden bu yana "ileriye değil" maalesef "geriye gitmişiz!" "Gazetecilik dışından uğradığımız istilânın" bir benzeri ve daha da tehlikelisi "bu 4 ay içinde gazetecilik içinden gelmiş!" "Yüz yıllık futbol tarihimizde, spor yazarlığının hasretle beklediği fırsat, Leeds''te eline geçmiş" ama, "reyting avcıları" bu fırsatı "türlü çeşitli bahanelerle" gaspetmişler!. "İtiraz edenlere" de sütun sütun hakaret etmişler!. "Yüz yıldır beklediği fırsatı bile reyting fırsatçıları yüzünden kullanamayan" spor gazetecisinin özgürlüğünden söz edebilir miyiz? Derneğime, başkanım Attila Gökçe''ye ve de "hem seminere hem de bu kitaba emeği çok geçmiş" asbaşkan Güray Soysal''a teşekkür ederim! Kendilerinden bir ricam var! "Bu kitaptan" birer tane de, "anlı - şanlı reyting avcılarımıza" gönderin, lütfen!.. Naim''in yanlışı!.. Korkulan oldu ve Naim gibi bir efsane "Ahı gitmiş vahı kalmış" duruma düştü! Gazetelerin spor sayfalarında "Naim antrenmanlarda Dünya rekorlarını parça parça ediyor" haberlerini okudukça çok üzülüyordum! Haberlerin "palavra olduğunu" bilecek kadar tecrübe sahibiydim. Hatta "Aman Naim dikkatli ol! Efsaneye gölge düşürme" diye de yazdım! Ne var ki, "palavra haberler" devam etti! Ve de işte "kazın ayağı" Avrupa Şampiyonası''nda ortaya çıktı! Öncelikle "Naim antrenmanlarda rekorları parçalıyor" haberlerini yazan muhabirlere sormak gerek: "Yaptığınızdan dolayı yüzünüz kızarmıyor mu?" Sonra da "spor müdürlerine" bir sorum var: "Bu palavraları haber diye size yutturanlara ne ceza verdiniz?" Ve de son sorum Naim''e: "Bu palavralarla nasıl dolduruşa geldin?" İnşallah Sidney için gelmezsin! Ya "Naim olur" yarışırsın! Ya da "tribünde oturur", seyredersin! "Barın altında ezilmek" onu "geriye düşürmek" sana hiç yakışmıyor! Bilgili''nin yanlışı!.. Olmadı Beşiktaş''ın "çiçeği burnunda" yeni başkanı, olmadı!. Briegel''e yapmaya çalıştığınız ama "tutmayan oyun" sana da, Beşiktaş''a da yakışmadı!. "Avrupa''da Galatasaray gibi bir başarıyı hedefliyorsan", yani "hedefi çok ama çok büyütüyorsan", elbette ki "takımın başına" Briegel''den çok daha kariyerli ve yetenekli bir hocayı getirmen gerekiyordu; "yapmadın!" "Hedef - ilke ilişkisini" daha baştan bozdun! "Briegel ile yeniden anlaştın" ama "yardımcılarını sen seçmeyeceksin ben tayin edeceğim, transferlere de senin fikrini bile almadan başladım, haberin olsun" dedin! Briegel de "Hayır arkadaş, yardımcılarımı ben seçerim, transferde de benim dediğim olur, yoksa ben yokum" dedi. Sen "Hayır bizim dediğimiz gibi olacak" deyince de, "Ben yokum" cevabını verdi! Ertesi gün "göstermelik bir yönetim kurulu toplantısı yapıp" kamuoyuna yönelik açıklaman "gerçeklere taban tabana tersti!" "İlkelerimiz... Sözleşmesini yenilemedik... Kimse kendini Beşiktaş''tan büyük göremez... Vatan... Millet... Sakarya..." "İlkeli" davranan ne yazık ki "sizler değil" gazetelerde "kovuldu" diye başlıklar atılan, TV''lerde haberler ve yorumlar yapılan Briegel''dir! Bir teknik adam "yardımcılarını" kendi seçer! Bir teknik adam "transfer listesini" kendi yapar! "Yapmazsa" yönetime "kuklalık" yapar! "Yönetimde ilkelilik" herhalde "ilkesiz ve kukla teknik adamlarla çalışmak" değildir! Hele hele "ilkeli" davranarak "yardımcılarımı ben seçmediğim için, transferde fikrim bile sorulmadığı için ben yokum" diyen bir teknik direktörü, "kovuldu" haberlerine yol açacak bir "açıklama ile karşı karşıya bırakmak" hiç değildir! "Bu tutumunuz" ve "benzer tutumlar" Dünya futbolunda "Türkiye aleyhine çok olumsuz bir havanın doğmasına" yol açıyor! "Aklı başında hiç bir hoca" ülkemize gelmek istemiyor! İşte Fenerbahçe''nin durumu! İşte Trabzonspor''un durumu! Beşiktaş''ta ve Galatasaray''da "istikrar vardı!" Seba gitti, Beşiktaş''ta da "istikrar bitiyor mu" sorusu akla geldi! Briegel olayı ile Beşiktaş büyük yara almıştır! Temenni edelim ki, "büyük bir hoca ile" ve tezelden bu yara tedavi edilsin ve bu olaydan ders alınsın! Vah Sergen!... Kimse Sergen''den, "benim istediğim ve beklediğim adam gibi ol" arzularına "olumlu bir cevap" beklemesin! Huylu huyundan vazgeçmez! Hocası, Fatih Terim olsa bile! Zira Sergen''e göre "en büyük Sergen''dir," gerisi boooş! Sergen "en iyiyi düşünür, en iyiyi yapar. Eleştirenler onu kıskananlardır, komplekslilerdir!." Sergen kimseyi dinlemez! Sergen kimseye hesap vermez! Sergen istediği zaman istediğini yapma hakkına sahiptir! Özel hayatına kimse karışamaz! İstediği zaman antrenmana çıkar, istemediği zaman çıkmaz! Hocası "oynatsa da umurunda değildir, oynatmasa da!" Bu, "Sergen''in değil, hocanın problemidir!" Sergen için "Galatasaray''da, Fenerbahçe''de, Beşiktaş''ta oynamakla, Ataryemezspor''da oynamak arasında fark yoktur!" Ama Sergen için "bayan A ile gezmekle bayan B ile gezmek arasında" fark vardır! Ya da "yağız bir kısrakla, doru bir at almak arasında" fark vardır! Şimdi "böyle" bir Sergen''i "herkes" kendi yoluna çekmeye çalışıyor! Hadi canım siz de! Bırakın kendi yolundan gitsin! "Bar - Hipodrom - Kumarhane" yolunun "tatlı hayatı varken," çocuğu Fatih Terim''in ya da Zeman''ın "azap verici idmanlarına mahkûm etmek" hiç insanlığa sığar mı? Aferin evladım Sergen... Yolunu bulmuşsun erken... Arkana hiç bakma giderken... Sonunda görüşürüz senlen... Turgay Demirel!.. Doğrusu ya Basketbol Federasyonu Başkanlığı''na geldiğinde, Turgay Demirel''den ümitli idim: Basketbolun içinden gelmişti: Gençti, bilgisi vardı, görgüsü vardı! Hırslıydı! "Büyük düşünecek" kapasiteye ve temele sahipti! "Ekonomik durumu" iyiydi, "taviz vermeye ihtiyacı yoktu!" Kısacası, ülkenin "futboldan sonra" en gözde sporu için "biçilmiş bir başkandı!" Ammaaa... Gelin görün ki, "biçilmemiş bir başkan bile olamadı!" "Dar bir çevrenin" içine hapsoldu! Türk Basketbolunu da hapsetti! "Ben çalarım, ben oynarım. Başkasından bana ne?" diyerek, "basketbolumuzdaki gelişmenin önüne" büyük bir engel olup, yattı: Kulüplerdeki "büyük sıçramaya" ayak uyduracak, öncülük edecek bir "başkan ve yönetim olabilse idi". Türk Basketbolu bugünkü gibi "düşe kalka emekleme devrini" geçer, "zirveler için" güle oynaya koşardı! "Doğan Hakyemez''e" hem de "kurtarıcı" diye sarılan ve belki de onun yanına "Aydın Örs''ü de katacak olan" Turgay Demirel, "dar çevrede dans etmeye" devam edeceğini gösteriyor! Yazık Türk Basketbolu''na! Böylesine şanssız bir şekilde "prangalanmayı" hak etmiyor! Hem de hiç haketmiyor! Spor Bakanımız Fikret Ünlü, "biraz da" basketbolumuzdaki bu "oligarşik düzene" baksa ya!. Bu kafalar değişmeli!. Neymiş efendim, "Futbol Federasyonu Avrupa Kupası finallerine kulüp başkanlarını nasıl davet edermiş? Bu savurganlık değil miymiş? Seçim yatırımı değil miymiş?" Hadi, "daha önceki Federasyonlarda da benzer uygulamalar vardı, o zaman akıllarınız nerede idi?" demeyelim! Ama, bugün için diyeceğimiz, elbette var! "Milli takıma liglerin, kupaların, Avrupa kupalarının en kritik maçları da dahil olmak üzere bütün bir mevsim futbolcularını veren" kulüplerimize karşı yapılan" bu jest," eleştirilecek değil alkışlanacak bir adımdır! Futbolcuları "cipleriniz neden verilmiyor" diyerek "isyana tahrik ve teşvik" eden anlı - şanlı medyamız "cipsever futbolcuların" açıklamaları ve basın toplantıları ile "hedefi tuttururken," bu defa "bir dansöz kıvraklığıyla" Federasyonun parasına "sahip çıkmıyor mu" kahkahalarla gülesim geliyor!. Ve de, "asıl büyük haksızlık" bakın insafsızca nasıl yapılıyor? "Kulüp başkanlarımız, bir final seyahati uğruna oyunu satacak kişi gibi gösteriliyor!. "Haluk Ulusoy''a vuralım" derken, Süren''leri, Yıldırım''ları, Bilgili''leri, Yılmaz''ları, Doğan''ları, Zorlu''ları, Sirmen''leri, Cavcav''ları ve diğerlerini "ne duruma düşürdüklerini" farketmeyecek kadar "peşin fikirliler!." Yazık! Ulusoy Federasyonu''nun yanlışları o kadar çok ki!. "Vurmak için" iyi ve doğru yaptıklarını "çarpıtmaya" ihtiyaç yok!" Mesela "cipsever futbolculara" verilen taviz için ne yazılsa azdı! Ama, "cipseverleri cipseverliğe tahrik ve teşvik eden" de aynı medya değil miydi? Denizli ne yapmalı? Milli Takımımızın Hocası Mustafa Denizli, "birdenbire" futbol gündemimizin başına oturdu! Herhalde "çok mutludur!" Nasıl olmasın? "Bunca büyük başarıya ulaşan" Fatih Terim''in bile önüne geçiverdi! Herkes fal açıyor; "Fenerbahçe''ye mi, Beşiktaş''a mı?" Hatta "Terim Avrupa''ya giderse, Galatasaray da olabilir" diyenler bile var!. Denizli ne yapar? Denizli''nin "ne yapacağından önce" bana göre "ne yapması lâzım geldiğini" yazayım! Denizli "Seçecekse, Beşiktaş''ı seçmeli!" Çok daha sakin, çok daha istikrarlı bir ortam bulacaktır! Çok daha fazla destek görecek, "çatlak sesler" hemen hemen olmayacak, hepsinden önemlisi "başarı için" makûl olan zamanı "rahat rahat" bulacaktır! Amaaa... Denizli "rahatı" pek sevmez! "Risk almaya" ve "büyük oynamaya" bayılır! Fenerbahçe''nin "başarıya susamışlığı" Denizli''nin "iştahını çok kabartmıştır!" Biliyor ki, "gözü kara yöneticiler" şampiyonluk için "her türlü imkânı zorlayacak" ve "kamyon dolusu para harcayacaklar!" Ve de "gene" biliyor ki, "Fenerbahçe - Galatasaray rekabeti, daha göreve başlar başlamaz" kendisine "büyük reyting sağlayacak," medya durup dinlenmeden peşinden koşturacak, manşetlerden inmeyecektir! "Terim''le bire - bir yarışma ve tarihi hesaplaşma yönünden de, Denizli için "Fenerbahçe bulunmaz bir kaftandır!" Hııımm! Denizli ne yapar? Benim tanıdığım Denizli "sonuna kadar" Fenerbahçe şansını zorlar! "Şartlarını kabul ettirirse" kollarını sıvar! Beşiktaş, "onun severek görev yapacağı, huzurlu çalışacağı" bir büyük kulüptür! "orada başarı şansı daha çoktur! Ama dedim ya, "Denizli önce" heyecanı arayacak, onu bulamazsa, "huzura dönecektir!" Ben bir "dostu olarak" Beşiktaş''ı seçmesini dilerim! Ama "bir spor yazarı" olarak da, "Fenerbahçe''nin başında olmasını" isterim! Düşünebiliyor musunuz, "Terim''in başında olduğu bir Galatasaray ile Denizli''nin başında olduğu bir Fenerbahçe arasındaki rekabeti?" Futbolumuzda "çıta" nereye kadar yükselecek?

