Pazar ve Pazartesi geceleri durmadan zaping yaptığımız TV''ler arasındaki "spor programları yarışında" doğrusu ya "zaman zaman çok enteresan" enstantaneler yakalıyoruz! Bu yüzden de "hangisinde ne kadar kalacağımızı" şaşırıyoruz! Açıkça ifade ediyim ki, "en avantajlı olmasına rağmen Star TV''nin programları" benzerlerinin en zayıfı, en yüzeyseli oluyor; "orada adeta kayıkçı kavgasından öteye hiç bir şey yapılmıyor!" "Kayıkçı kavgaları için" bir Ahmet Çakar eksikti, o da geldi, işlem tamam! Zaman zaman Güntekin Onay bile "bu anlamsız ağız kavgalarından bıkıyor" olacak ki, "sözü kesip", başka konuya geçmek durumunda kalıyor! "Spor" daha doğrusu "futbol" programından çok, "kahvehane sohbetine" benzeyen ama "maç görüntüleri" sebebiyle izlemek zorunda kaldığımız Telegol - Telemaç eleştirilerimiz için kimse alınmasın, gücenmesin! Bunca imkân, bunca para ile, "ortaya çıkan ürün" arasında o kadar fark var ki, insan "bunları denetleyen" ve de "Ne yapıyorsunuz arkadaş?" diyen yok mu diye merak ediyor! Merak ettiğim bir başka husus da, sevgili Kâzım Kanat''ın "böyle bir programda" işinin ne olduğu? Program "öylesine mantıksız ve duygusal bir fanatiklik kaosuna dönüştü" ki, maalesef sevgili Kanat da "zaman zaman bu havaya kendini kaptırıyor" ve ortaya "gerçeklerin paspas edildiği" bir program çıkıyor! Temenni ediyorum ki, ya rotayı düzelttirsin ya da rotasını bu programdan ayırsın!. O gecelerden birinde, ayrı iki kanalda Galatasaraylı iki yöneticiyle karşılaştım! Mehmet Cansun, öylesine "içten ve sevimli konuşuyordu" ki, bildiğim ve "çok inandığım" bazı doğruların "nerede ise tam tersine" beni bile inandıracaktı! Doğrusu kutlarım; yönetici işte böyle "sempatik ve yumuşak", ama herhalde "tam bir centilmen olmalı!" Çok uzun yıllar önce Ankara''da yakından tanıdığım bir başka "centilmen" Aziz Üstel ise, programda "fair play, hoşgörü, dostluk, barış" gibi, sporun "ana ilkelerinden olan" hususlardan söz ederken "hiç de inandırıcı" olamadı! Rizespor İkinci Başkanı''na "ders vermek isterken", kanımca epey ders almış olmalı! "Sporumuzdaki ve futbolumuzdaki ilişkilerin hoşgörü üzerine oturtulması gerektiğini" söylerken de, "herkes ağızdan çıkan sözlere dikkat etmeli" derken de haklıydı ama... Daha.. Birkaç gün önce "Aziz''lik" sütununda, Galatasaray için yapılan eleştirilere "Böğürme" diyen, "eleştirileri yapanlara" da "it ürür, kervan yürür" diye seslenen kendi değil miydi? "Ele verir talkını, kendi yutar salkımı" sözü, herhalde "centilmenliği ve hoşgörüyü" başkalarından beklerken, iş kendisine gelince "unutan" sevgili Aziz Üstel''e yakışır hale gelmişti! Oldu mu ya? Üstelik "yazı dilinin konuşma dilinden daha seviyeli olması" da gerekmiyor muydu? "Centilmen" Aziz Üstel''e "bu yazı üslûbu hiç yakışmıyor!" "Hırçın ve sert eleştirenlerden haklı olarak şikayet ederken", neden kendisi "aynı hatalı yola sapıyor?" Cansun, "haklı" olarak "artık bazı kişilerin yazılarını okumuyorum, zira hep aynı pencereden bakıp, aynı şeyleri yazıyorlar" diyor! Kimbilir belki umurunda olmayacak ama, ben de "bu üslûbu kullanmaya devam ettiği takdirde" sevgili Aziz Üstel''i artık okumamaya gayret edeceğim! Sevdiğim, takdir ettiğim bir kişinin üslûp olarak "bu seviyeye inmesine" gönlüm razı olmuyor; üzülüyorum!

