Nasip oldu, dünya hayatında 41 yılı tamamladık. Gençliğin en yaşlı, yaşlılığın da en genç yaşı olan 40’ı geride bıraktık. Bundan sonrası nasip...
Kırk bir yaş, hayatın ne gençlik ne de olgunluk denen o belirsiz çizgisinde durduğumuz bir yer. Sanki bir tepenin zirvesine ulaşmışız da, hem geriye bakıp geçtiğimiz yolları görüyor, hem de ileride uzanan manzarayı merak ediyoruz. 41 yaşında biri olarak, hayatın karmaşası, güzellikleri ve çelişkileri üzerine düşünmek, hem bir muhasebe hem de bir yeniden başlangıç fırsatı sunuyor. Bu yazıda, 41 yaşın gözünden hayatı anlamaya çalışalım; ne kazandık, ne kaybettik ve şimdi neyi arıyoruz?
Şuradan başlayabilirim. Arkadaşlıklar... Mahalleden, ilkokuldan, ortaokuldan, liseden, üniversiteden, askerden gelen arkadaşlıklar. 40’tan sonra âdeta bir ayrım yaşanıyor. Birçok insanın aslında arkadaş değil “tanıdık” olduğunu, 20 yaşındayken arkadaşınız olan kişinin sizin değil de 20 yaşındaki hâlinizin arkadaşı olduğunu fark edebiliyorsunuz. Böyle olunca da daha rafine bir gruba dönüşüyor arkadaşlık denilen ucu açık ve geniş kavram. Az bir miktarını “dostlar” grubuna ekliyorsunuz, kalanı ise “tanıdıklar” kategorisinde hayatımızda iletişim hâlinde olduğumuz insanlara dönüşüyor.
Buradaki ayrımın kilit sorusu da şu. Bir kişinin hayatınızda nerede olduğunu şöyle anlayabiliyorsunuz. “Bu insanla benim aramda bir diyalog mu var yoksa bir muhabbet mi var?
Arada sırada birbirinize bir şeyler soruyor ya da söylüyorsanız, ortak noktalarınız sizi bir arada tutuyorsa sizin aranızda bir diyalog var demektir.
Ama özlüyorsanız, onu aramak için “sesini duymak” gerekçesi yeterliyse, ne kadar süre görüşmeseniz bile görüştüğünüz gün sanki en son dün görüşmüşsünüz gibi hissediyorsanız aradakinin adı muhabbettir.
Eğer benim gibi 20’li yaşları işkolik bir biçimde çalışarak geçmiş, 30’lu yaşları da evlenmeyi, baba olmayı deneyimlediğiniz, yine koştur koştur aceleyle geçmiş biriyseniz çalışmak sizin için neredeyse hayatın merkezi gibidir.
Ama yıllar çalışmanın ve para kazanmanın aslında amaç değil araç olduğunu 40’a yakın öğretir. Benim en geç öğrendiğim şeylerden biri oldu bu, paranın biraz da güzel harcanmak için kazanıldığı. Bir dostunla yediğin bir yemeğin bedeli o yemeğe katılan malzemelerin maliyeti değilmiş aslında, o vakti güzel geçirebilmek için, aklınız hesapta ve yemeklerin fiyatında kalmamasının, başka şey düşünmeden dostunuzla bir anıya gülebilmenin maliyetiymiş.
Hele hele çocuğunuz varsa, onu mutlu etmenin, yüzünü güldürmenin her şeye değdiğini anlıyorsunuz.
Kendi kurduğunuz aileden bahsetmiyorum. Mensubu bulunduğunuz ailenin önemi, sağlamlığı esas 40’lı yaşlarda başlıyor. İnsanın ailesine maddi-manevi tüm ihtiyacı 40’lı yaşlarda ortaya çıkıyor.
Çocukken her şey kolaydı, paylaşmanız gereken tek şey annenizin kızarttığı ve tek tabakta ortaya koyduğu patateslerdi.
İnsan 20’li, 30’lu yaşlarda ailesine isyan edebiliyor, çevresinin, eşinin, dostunun, arkadaşlarının ailesinin ona verdiklerini verebileceği yanılgısına düşebiliyor.
Oysa ailenin yerini hiçbir şey alamıyor. Herkesin size yüz çevirdiği bir an geldiğinde kapısını sorgusuz sualsiz açacak, sizi her hâlinizle kucaklayacak yegane yapı aile.
O yüzden 20’li, 30’lu yaşlarda da bunun bilincinde olmak gerekir. İleride çalacağınız o kapıyı çarpmamak, hatta mümkünse kapatmamak gerekir. Sonra ileride çok nasuh tövbesi ediyor insan.
İnsan 20’de de, 30’lu yaşlarda da yaşlılığını düşünmeli. Anne-babasına davranışında “bir gün gelecek onlar olmayacak” diye, çocuğuna karşı davranışında “bir gün gelecek o güçlü, ben zayıf olacağım” diye, eşiyle kavgasında, “birlikte yaşlanacağız, bir ömür yüz yüze bakacağız” diye düşünmeli.
Meslek edinirken, bir işe girerken ya da bir işten çıkıp canı çalışmak istemediğinde “nasılsa gencim, önümde çok zaman var” diye düşünmek yerine ileri yaşları, gençlikteki kadar çalışamayacağı, enerjisinin kalmayacağı günleri de düşünmeli.
Buna ister yatırım yapmak, ister tasarruf etmek deyin. İsterseniz de ilerleyen yaşlarda yapabileceği bir mesleğin de temellerini atmak deyin. Nasıl ki futbolcular için futbol hayatı 30’lu yaşlarda bitiyor. Sonrasında çok azı teknik direktör, bazıları yorumcu oluyor ama büyük bir kısmı ne yapacağını bilemiyor. İşte 41 yaş biraz da bu planlamanın artık yapılmış olmasını gerektiriyor.
Rabbim ömürlerimizi bereketli eylesin. Birbirimize dua edelim.
Ömer Ekinci'nin önceki yazıları...