*Sokak ortasında bir sadrazamın öldürülmesi, tarihin dönüm noktalarından biri sayılabilir.
Osmanlı Devleti’nin son devrinde cereyan eden Mahmud Şevket Paşa suikastı, devrin siyasî atmosferini kökünden değiştiren sarsıcı bir hadisedir. 11 Haziran 1913 öğle vakti Bayezid Meydanı’nda işlenen bu siyasî cinayet, İttihat ve Terakki’nin iktidarını mutlaklaştırması için bir dönüm noktası teşkil etmiştir.
Mahmud Şevket Paşa, bir Çeçen kölenin torunu ve bir mutasarrıfın oğlu olarak Bağdad’da doğdu. Askerî mekteplerde okuyup kısa zamanda paşa oldu. Fransızca, Almanca ve iyi matematik öğrendi. Osmanlı ordusunu modernleştirmek üzere davet edilen Alman askerî heyeti ile yakın mesai yaptı. Goltz Paşa’nın muavini oldu. Silah satın alma komisyonlarında bulundu. Bu hususta hep Almanya’yı tercih etmesi, dedikoduyu mucip oldu.
Kuyumcu vitrini
Hicaz Demiryolu inşası çerçevesinde Mekke-Medine telgraf hattının döşenmesiyle vazifelendirildi. 6 ay kaldığı bu vazifeyi bir nevi sürgün addetti ve Padişah’a düşman oldu. Kosova valiliğinde İttihat ve Terakki Cemiyeti ile temas kurarak illegal hareketlere göz yumdu.
31 Mart karşı darbesini bastırmak üzere Selanik’ten yola çıkan Hareket Ordusu’nun başında İstanbul’a yürüdü. Orduya hitaben yaptığı ve sonra plağa da alınan nutkunda, velinimetine ağır hakaretlerde bulundu: “O köhne Bizans’ın Yıldız burcunda ikamet eden baykuş, insan kanı emmekten, öksüz yetimlere gözyaşı döktürmekten mütelezziz olan haris, 600 senelik muhteşem, muzaffer bir milletin tarihini, ecdadın namusunu lekeleyen o insan kıyafetindeki canavar…”
Sultan Hamid’in hal’inde mühim rol oynadı. Adamları Yıldız Sarayı’nı yağma ederken, o da vaktiyle Padişah’a verdiği jurnallere vasıta olan Cevher Ağa’yı, foyası ortaya çıkmasın diye astırdı. Padişah'ı ölümle tehdit ve ölünce hükûmete kalacağını küstahça ihtar edip bankadaki parasına el koydu.
“Bu yüzbaşı 19 senede paşa olmuş, göğsü eteklerine kadar Sultan Hamid’in murassa nişanları ile kuyumcu vitrinine dönmüştü. Bu adam olsa olsa Sultan Hamid’in Hareket Ordusu üzerine sevk edeceği bir ordunun kumandanı olabilirdi. Padişaha karşı hareket eden bir ordunun değil!” (Hasan Amca, Doğmayan Hürriyet)
Vatan mı, şöhret mi?
Ordu içindeki pozisyonu iyice güçlendi. Almanya ve Fransa’ya ziyarete gitti. Göğsü Alman ve Fransız nişanlarıyla dolu döndü. 1910’da harbiye nazırı oldu. 1910 Arnavutluk ayaklanması sırasındaki kanlı icraatları, Osmanlıların Rumeli’deki ileri karakolunun elden çıkmasına sebep oldu. Trablusgarp’taki askerleri çekmesi, İtalyan işgaline zemin hazırladı. Balkan harbindeki basiretsizlikleriyle Rumeli kaybedildi.
Almanlarla yakın irtibatı, kendisine politik ve diplomatik avantajlar temin etti. Askerin siyasete karışmasına karşı çıkar, fakat “Ben de siyasetle meşgul oldum ama o gayrimeşru hükûmete karşı idi” itirafında bulunurdu.
İttihatçılar, bir yolsuzluk tahkikatı sebebiyle Paşa’nın vehmini tahrik edip harbiye nezaretinden ayrılmasını temin ettiler. Hadise türlü tefsirlere uğradı. Paşa ise kendisini “askerî şöhretimi nasıl feda ederim” diyerek egoistçe müdafaa etti.
Üniforma giydirilmiş iskelet!
1913’te Babıali Baskını adındaki darbe üzerine Mahmud Şevket Paşa sadrazam oldu. Hadiseden tam iki gün önce, Paşa’nın Alman sefaretine gidip, Alman sefiri Wangenheim ile iki saat baş başa kalarak konuştuğunu bilenler bu işe şaşmadılar. İlk icraatı merkezdeki orduyu Alman zabitlerine teslim etmek oldu.
Âdeta bir üniforma giydirilmiş iskelete benzeyen Paşa, bir çukurdan bakan gözleri ve fırça şeklindeki sakalıyla ürkütücü bir tipti. Sultan Reşad kendisinden ürker, “Sadaretten çekilse de harbiye nezaretinde kalsa” derdi.
Hatıralarında İttihatçılar için “beyinsiz adamlar” tabirini kullansa da kendisini iktidara getiren bu grupla paralel hareket etmiştir. Yine hatıralarında bizzat itiraf ettiği gibi, padişahı bile baskı altına almış ve devlet sırlarının hükümdara bildirilmesini yasaklamıştı.
Domdom kurşunu
İttihatçı muhalifi zabitler Halâskâran grubunu kurmuştu. Vaziyetten rahatsız olan ve içlerinde Prens Sabahaddin, Kürt Şerif Paşa, Damat Salih Paşa’nın da bulunduğu Hürriyet ve İtilâf Fırkası mensupları, gizliden gizliye hükûmete karşı bir hamle arayışına girişti. Paşa ortadan kaldırılmadıkça bu mümkün değildi.
Paşa bir gün her zamanki gibi Harbiye Nezareti’nden öğlene doğru Babıâli’ye gitmek üzere otomobiline bindi. Bayezid Meydanı’ndan Çarşıkapı’ya doğru ilerlerken dar bir sokakta önüne çıkan cenaze sebebiyle yavaşlamak mecburiyetinde kaldı. Tam bu esnada evvelden pusuya yatmış suikastçılar arabayı çapraz ateşe tuttu.
Paşa, yaveri ve hizmetkârı yaralandı. Domdom denilen, tesirini artırmak için ucu açılmış, vücutta büyük tahribat yapan yasaklı mermi ile vurulmuştu. Harbiye Nezareti’ne geri götürülen ama kurtulamayan 57 yaşındaki Paşa, Osmanlı tarihinde makamında suikasta kurban giden ender sadrazamlardandır. 1853’te Ali Paşa da silahlı suikasttan kurtulmuş, Sokullu Mehmed Paşa kurtulamamıştı. Nevşehirli İbrahim Paşa ile Alemdar Mustafa Paşa ise darbecilerce linç edilmiştir.
Cenazesi merasimle kaldırıldı. Şişli’de Hürriyet-i Ebediye Tepesi’ne defnedildi. Burası 31 Mart ayaklanması sırasında ölen İttihatçıların hatırasına dikilen abidenin bulunduğu yerdir. İsmail Hami Danişmend diyor ki: “Herhâlde böyle bir suikasta kurban gitmiş olması, Mahmud Şevket Paşa’yı tarihî mesuliyetten temize çıkarmış olmaz. Libya’nın kaybının en büyük mesulü işte bu adamdır. Balkan harbindeki basiretsizliği de Selanik’in tek kurşun atılmadan teslimine yol açmıştır.”
Şüpheliler Kanunu
Suikastı tezgâhlayanlar, Çatalca Ordusu kumandanı Ahmed Abuk Paşa ile ittifak yapmıştı. Ama suikasttan sonra Ahmed Abuk Paşa İstanbul’a girmeye cesaret edemedi ve suikastın muhalefete hiçbir faydası olmadı. Suikast, İttihatçıların memlekette mutlak tahakküm kurmalarıyla neticelendi.
37 kişi muhakeme edildi. 12 kişi asıldı ki içlerinde Damad Salih Paşa da vardır. Prens Sabahaddin, sefir Kürt Şerif Paşa, Dahiliye Nazırı Reşid Bey, mebus Gümülcineli İsmail gibi bazıları gıyaben idama mahkûm oldu.
Bunların dışında suikastla alakası olan olmayan pek çok kişi cezalandırıldı. Fransız İhtilalinin meşhur Loi des Suspects, yani Şüpheliler Kanunu’na benzeyen şümullü bir cezalandırma furyası, herkese gözdağı verdi. İstanbul ve çevresinde örfî idare (sıkıyönetim) ilan edilerek ordu ve polis salahiyetleri genişletildi.
Meclis'te muhalif milletvekilleri sustu. Zira her muhalif ses, suikastçılara arka çıkmakla itham riskini taşıyordu. Muhalif tanınanlar, suikastla irtibatlandırılarak uzak yerlere sürgüne gönderildi. Muhalif gazeteler kapatıldı.
Ordu içinde tasfiye harekâtı yapıldı. Paşa’nın öldürülmesinde ihmali olabileceği düşünülen ya da muhaliflerle bağlantısı olabilecek zabitler tasfiye edildi. Bu sayede ordu, bütünüyle fırkaya sadık unsurlardan müteşekkil hâle getirilmeye çalışıldı.
Aralanmayan esrar perdesi
Suikastın perde arkası bugün bile açıkça malum değildir. Tetiği çekenler bellidir, ama yolu açanlar muhtemelen daha yukarıdaydı. Suikast yalnızca ferdi bir iş gibi durmaz. En ortalama netice, alt kademe muhalifler yapmış, ama üst seviyede ise göz yumulmuş olma ihtimali güçlüdür.
Paşa’nın Almanlarla yakın, İngilizleri dengeleyen bir siyaset izlemesi bazı şüpheleri doğurmuştur. Cemal Paşa’ya göre İngilizlerin; İngilizlere göre Almanların işidir. Alman Genelkurmayı, Paşa’nın fevri ve kontrol edilmesi güç mizacından rahatsız olup, yerine toy İttihatçı liderlerin geçmesini arzulamıştır. Paşa her ne kadar Alman taraftarı olsa da aşırı temkinli ve kontrollü biriydi. Kalsaydı belki harbe girmekte acele etmezdi.
Çokları, Paşa’yı İttihatçıların ortadan kaldırdığına inanmıştır. Partideki bazı unsurlarla anlaşmazlık yaşadığı biliniyordu. Suikastı bildikleri, ama müdahale etmedikleri ileri sürülmüştür. Nitekim suikasttan sonra parti merkezinde Talat Bey, “Su testisi su yolunda kırılır. Bunda da elbette bir hayır vardır” demiştir.
O günün sabahında kendisini ziyarete gelen Cemal Bey suikast istihbaratını haber verdiğinde Paşa aldırmamış; Cemal Bey de tedbir almamıştı. Suikast, komitacıların iktidarı ele alma yolunda katettikleri 1908, 1909 ve 1912 darbelerinden sonraki nihai merhaledir. Paşa’nın süratli yükselişi arkasında esrarlı bir gizli el olduğu anlaşılmaktadır. İttihatçılar bu adamdan neden çekinmesin? Paşa’nın çekilmesi, komitacılara beklediği fırsatı altın tepsi içinde sunmuş oldu. Bir taşla yüz kuş vurdular!

