İslâm öncesi toplumlarda âile...

A -
A +

Bugün yeryüzünde rastladığımız farklı renklere, kültürlere, milletlere ve gruplara rağmen, insanlar temelde bir tek âilenin çocuklarıdırlar. 

 

 

 

 

 

Hem dün, hem de bugün (yanî târih boyunca) ilmin kesin olarak ortaya koyduğu husûs, farklı ırklara, renklere, kan gruplarına ve iskelet yapılarına rağmen, bütün insanların bir ana-babadan çoğaldıklarıdır.

 

Cenâb-ı Hak, mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı kerîmde, “Hucurât sûresi”nin 13. âyet-i kerîmesinde (meâlen): “Ey insanlar! Biz sizleri, bir erkek ile bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışmanız için milletlere ve kabîlelere ayırdık…” buyurmuştur.

 

Âile, çeşitli dinlerde ve topluluklarda devirlere, bölgelere göre farklılık arz eder. Baba hâkimiyetine dayanan âileler (ataerkil-pederşâhî) yanında, ana hâkimiyetine dayanan (anaerkil-mâderşâhî) âileler olduğu gibi, tek evli âile (monogami) ve çok evli âileler (poligami) de görülmüştür.

 

İslâmdan önceki topluluklarda genel olarak aile şöyledir:

 

Yahudilikte âile, baba hâkimiyetine dayanırdı (ataerkildi). Hem sosyal, hem de dînî bir müessese olup, kadının mîrâs hakkı yoktu. Çok evlilik vardı. İsrâîloğullarının dışında biriyle evlenmemek esâstı. Boşanma normal görülürdü. Bu sebeple boşanma çok olurdu.

 

Hıristiyânlıkta âile, sadece dînî bir müessese idi. Kocanın hâkimiyeti esâstı. Evlenen kadın ile erkek artık birbirinden ayrılamaz, boşanıp başkasıyla evlenen eş zinâ etmiş sayılırdı. Çok evlilik olmakla beraber, âileler daha çok tek evliliğe dayanırdı.

 

Romalılarda âile, sosyal ve dînî bir kuruluştu. Ataerkil bir âile tipi hâkimdi. Baba, âilenin reîsi ve râhibi idi. İlk devirlerde, çocuklarını öldürme yetkisine bile sâhipti. Evlatlık müessesesi vardı. Tek evlilik esâs olup, çok evlilik yoktu.

 

Araplarda, Peygamber Efendimizden önceki Câhiliye devrinde âile ataerkildi. Kadın ve çocukların değeri yoktu. Baba, kız çocuklarını öldürme hakkına sâhipti. Nitekim kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi.

 

İslâmiyetten önce Türklerde: Âile yapısı ataerkildi; yalnız Roma’da olduğu gibi değildi. Fazla yaygın olmamakla beraber çok evliliğe rastlanırdı.

 

İslâm hukûkuna gelince: İslâm dîni, toplumun huzûru ve insan neslinin sağlıklı bir şekilde devâmı için, âilenin gerekli olduğunu bildirmiştir. Bu sebeple nikâhı helâl kılarak, zinâyı ve zinâya yol açan serbest ilişkileri yasaklamıştır. Kadına hiçbir dînin, hiçbir sistemin vermediği değeri vermiştir. Peygamber Efendimizin Vedâ Hutbesi'ndeki nasîhatlerinden biri: “Kadınlarınıza eziyyet etmeyiniz! Onlar, Allahü tealanın sizlere emânetidir. Onlara yumuşak davranınız, iyilik ediniz” olmuştur. Başka bir hadîs-i şerîflerinde de; “Cennet anaların ayakları altındadır” buyurarak, kadını korumada eşsiz bir hassâsiyet göstermiştir. Ancak erkekler “âilenin reîsi” olmak bakımından kadınlar üzerinde (daha üstün) bir dereceye sâhiptirler. Bununla berâber, erkeklerin meşrû sûrette kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da onlar üzerinde hakları vardır. Âilenin mutluluğu ve sosyal hayâtın huzûru, âileyi meydâna getiren kadın ve erkeğin, vazîfe ve sorumluluklarını bilip, uygulamasına bağlıdır.

 

 

 

 

 

Prof. Dr. Ramazan Ayvallı'nın önceki yazıları...