“Büyük lokma yiyin ama büyük söz söylemeyin…”

A -
A +

İhtiyarlıkla beraber hastalıklar da davetsiz misafir olarak üşüşmüştü kapımıza. Bir gün ben, bir başka gün Tanju için hastaneye gidiyorduk.

 

 

 

Bu muazzam dünyayı tefekkür etmeyen biz fâniler de faydasız bir şey yapmakla aşağıların en aşağısına düşüyoruz, Allah muhafaza.

 

     ***

 

Yokuşa yüzün yok, inişe dizin,

 

Uzağı, yakını pek görmez gözün,

 

Sanki bize tarih oluyor sözün,

 

İhtiyarlık başa geldiği zaman!

 

 

 

Ağrıdan sızıdan durmaz yakınır,

 

Çare arar sağa sola bakınır,

 

Az yese, çok yese hemen dokunur,

 

İhtiyarlık başa geldiği zaman!

 

 

 

Yedek parçan olur iğne, şurup, hap.

 

Ne faydası var ki, ne yaparsan yap,

 

İflas etmiş ciğer, yorulmuş bir kalp,

 

İhtiyarlık başa geldiği zaman!

 

 

 

İhtiyarlıkla beraber hastalıklar da davetsiz misafir olarak üşüşmüştü kapımıza. Bir gün ben, bir başka gün Tanju için hastaneye gidiyorduk. Aşinası olmuştuk o tentürdiyot kokan binaların. Bu arada “kocakarı ilaçları”, ne kadar duâ varsa öğrendik birbirimize de öğrettik. Evlerimiz reçete ve ilaç kutularından geçilmiyordu. Dün yaşlılarımızı “Ya bu kadar da ilaç kullanmak olur mu? Hastalık hastası oldunuz!” deyip kınarken bugün başımıza gelmişti. Sıkça söylerlerdi: “Büyük lokma yiyin ama büyük söz söylemeyin…” diye. Tecrübeler konuşturuyordu da iş başa gelmeyince anlaşılmıyordu. Peki hastalıklar bitti mi? Kimi azaldı, kimi daha da azdı, kimi de şimdilik kendini setretti, gizledi. En ufak bir ihmalde tekrar hatırlatıyordu. Cenab-ı Allah dünyayı böyle yaratmıştı. Her canlı ölümü tadacaktı. Sıranın bizlere geleceği de aşikârdı. Ne yapacaksak şimdiden yapmalı, ahirete îmânla göçmeye odaklanmalıydık...

 

Gülüşlerime hüzün dolsa da Tanju’mu rahatlatmak için fıkra anlattığım da olurdu. Bir gün hastaneden gelirken ona dedim ki:

 

- Hastalanan değil, vadesi gelen ölür!

 

- Ondan şüphem mi var ki?

 

- Bak sana ne anlatayım. Ben fıkra diyeyim, sen de ne dersen de!

 

- Anlat.

 

- Adamın biri birine telefon etmiş.

 

- Eee?

 

- Telefonun öbür ucunda bulunan “Alo buyrun?” deyince telefon eden “Abdurrahman orada mı?” diye sormuş. Karşıdan gelen cevap “Abdurrahman mı? Yok hayır! Daha gelmedi. Telefon eden devam etmiş sormaya “Peki ne zaman gelir?” deyince cevap gecikmemiş “Orasını ben bilemem... Allahü teâlâ bilir!” Telefon eden “Affedersiniz orası neresi?” diye suâl etmiş bu sefer de… Yine cevap gecikmeden gelmiş “Eyüp Sultan Mezarlığı!..”

 

- Allahü teâlâ iyiliğini versin! Ölümü hiç ama hiç aklımdan çıkaramıyorum ki... Hem hataya düşmeme mâni oluyor, hem de hazırlıklı olmaya vesile…

 

- Büyüklerimiz onun için olsa gerek ölümü sık sık hatırlamayı tavsiye ediyorlar!

 

- Haram işleme cesaretini kırıyor bir kere... Ondan daha tesirli bir şey yok!

 

- En büyük hakikat! Allah adamları, ölmekten değil, imânsız gitmekten korkmuşlar hep.

 

- İlim sahipleri, yakin hasıl olanlar öyle. Hastane yolunda konuştuklarımıza bak!

 

- !!!

 

Kim ne derse desin, deve kuşu gibi kafamızı kumlara gömmeye devam etsek de artık ölümün çok yakın olduğunun farkındaydık.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.