Gözüm gittikçe artan hareketlilikte kafam bambaşka bir âlemdeydi...

Sesli Dinle
A -
A +

Bundan sonra, “Hayalsiz, maksatsız kalmıştım. Rotamı, yolumu, ‘büyük aşkımı’ kaybetmiş, meçhul birine sevdalanmıştım…” diyordu. Yağmur çiseliyor, şimşekler çakıyor, kar yağıyor içinde fırtınalar kopuyordu hep…

 

                                     ***

 

           BÜYÜK KAZA VE BÜYÜK SÜRPRİZ!

 

Bundan sonraki gelişmeleri Ragıp Karadayı şöyle anlattı:

 

Sert, soğuk kış sabahının alaca karanlığında Gümüşhane, sanki uzun gecenin sakinliğinden, hareketsizliğinden kurtulmak istercesine oldukça heyecanlı, gürültülü uyanıyordu. Birbirine bitişik yatakhanelerimizin, koridorların bütün lambaları yakılmış, her taraf gündüzmüş gibi ışıl ışıldı. Sabah erken izine gidecekler birer birer odalarından çıkmaya başlamışlardı. Talebelerin telaşla bağrışmaları sabahın sessizliğine âdeta meydan okuyordu. Ben ise yatakhanenin dış kapısında gölge gibi dimdik duruyordum. Gözüm gittikçe artan hareketlilikte, kafam bambaşka bir âlemdeydi.

 

Hafif sisler içinde yükselen, kurşuni binaların belli belirsiz hayâline takıldım. Kaç senedir Gümüşhane’nin hâkim yerinden birini süsleyen bu eğitim yuvası; açıldığı ilk gün gibi hâlâ Anadolu’nun muhtelif köy ve kasabalarından gelen gariban çocuklarla dolup dolup boşalıyordu. Pek derinlere daldım gittim. Türkiye’mizin geçmişini, Erzurum’u, Narman’ı, Beyler, Otlutepe, Sütpınar köylerini düşündüm, neler aklıma gelmiyordu ki? Arı kovanı gibi önünde sağa sola koşuşturan bunca talebenin telâşı, bağrışmaları, sağdan soldan uçuşan kurumuş gazeller, sabahın sert rüzgârı ile derin bir uğultu hâlinde her tarafa yayılıyordu… Küçük kaleler gibi yükselen Gümüşhane evleri, gün ışıdıkça netleşiyor, mavi gölgeler, uzaktan yakından gelen motor gürültüleri, korna sesleri, hapşıranlar, kaçışan kediler, yeni bir günün çoktan başladığını haber veriyordu.

 

“İçimdeki belirsiz sıkıntıyı atmam lazım! Güzel şeyler düşünmeliyim…” dedim. İlk aklıma gelen şey ise kendi kendime gülümsememe sebep oldu. Bu vaziyetimi mektuptaki nişanlım görseydi herhâlde deli derdi!..

 

Gül yüzlü ninem aklıma geldi. Her şeyimi onunla paylaşırdım. Yanında kendimi pek emniyette hissederdim. Sımsıcak sarar, okşar, nazımızı çekerdi. Hiç kızdığını hatırlamam.

 

Rüyalarımda; yemyeşil yaylalar, şırıl şırıl akan şelaleler, bir tepeden öbürüne kuş gibi uçarak gittiğimi görüyordum. Hüsna nineme anlattığımda gülüyor, kulağıma fısıldayarak:

 

“Gerdanlı oğlum, bütün sıkıntılardan kurtulacak, çok iyi nimetlere kavuşacaksın inşallah…” diyordu.

 

Ben de hep o iyi nimetin ne olabileceğini merak eder, gidip önüne çökerdim:

 

“Gireceğim imtihanlardan, muvaffak olacağımı mı demek istiyorsunuz nineciğim?”

 

“Cık!”

 

“Ya ne canım nineciğim, ne iyi olacak?”

 

“!!!”

 

Mutlaka bir bahaneyle namaza durur, beni fazla konuşturmazdı.

 

Anadan-babadan, alışık olduğum köy hayatından çıkıp yatılı olalı bir sene dört ay olmuştu...

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.