"İyi insanlarla oturup kalkarsan, iyi, doğru kitaplar okursun!"

A -
A +

Her akşam yatağa yatarken günün muhasebesini yapar, daha sonra uyandığımda neleri, nasıl halletmem lazım geldiği üzerinde düşünürdüm.

 

 

Bir gün anneciğim bu garip hâlimizi görünce şöyle okkalı laflar etmişti ortaya. Kimse üzerine almayınca da “Kendi düşen ağlamaz!” deyip mevzuyu değiştirmişti.

 

Deve kuşuna “uç” demişler, “ben deveyim” demiş.

 

O zaman “koş” demişler, “ben kuşum” demiş.

 

Her şeye bir bahane bulmuş:

 

Yokuşum, inişim demiş,

 

Hakikati bilememiş...

 

Herkes işine geldiği gibi.

 

Yorumluyor he mi?

 

     ***

 

Her akşam yatağa yatarken günün muhasebesini yapar, daha sonra uyandığımda neleri, nasıl halletmem lazım geldiği üzerinde düşünürdüm. Son birkaç senedir, daha huzur dolu bir Türkiye’ye uyanmak istiyordum, hem de pek çok. Memleketimi alâkadar eden birçok mevzuda daha iyi şartların oluşturulması lazım geldiği üzerinde senaryolar kuruyor, öyle uykuya dalıyordum. Doktor Nefise Hanımefendinin dediği gibi: “Her insanda her hususiyetin tohumu bulunur. Onları harekete geçiren yakın çevresi veya okuduklarıdır. İyi insanlarla oturup kalkarsan, iyi, doğru kitaplar okur, doğru yerlerde doğru insanlarla görüşürsen sendeki iyilik tohumları önce kök salar, yeşerir, büyür, filizlenir, çiçek açar ve meyveye dönüşür. Yok, eğer kötülük ihtiva eden tohumlar harekete geçirilirse, akıbet de o şekilde şekillenir. Tercih senin elindedir.” Uykumda da nelerle uğraştığımı bir bilseniz gülersiniz. Kendi kendime diyordum ki: “Şimdi memleket meselesi tohumlarım harekete geçti…”

 

Nefise Doktor’um bir gün bana dikkatlice bakıp şöyle dedi: “Siz birini çok sevmiş olabilirsiniz, hatta karşınızdaki insan da sizi çok sevmiş olabilir ama her şeye rağmen yapamamışsınızdır. Olmaz bazen, yaz mevsiminin ortasında yağmur yağar ve siz o hazırlandığınız pikniğe gidemezsiniz. Gitseniz de zorlanırsınız, bu kez de her yeriniz çamur olur. Mühim olan çamurları yıkayıp tertemiz olarak yoluna devam etmektir.”

 

Benim zaaflarımı görüp aklımı başıma toplamam lazım geldiğini mi ima etmişti tam anlayamamıştım.

     ***

 

Bir gün canım anneciğim gelmişti; saydı döktü “Aman aman! Eski şöyleydi, böyleydi, yeniler geldi her şeyimizi yok ettiler, bitirdiler…” Anlattı anlattı... Ben sadece tebessüm ederek dinliyormuş gibi rol yapıyordum.

 

Anneciğim, fark etmiş olmalı ki açtı ağzını yumdu gözünü:

 

- Ah ah! Ne devire kaldık ne devire?

 

- Nesi varmış bu devrin anne?

 

- Eskiden ayakkabılar iyice yıprandığında ya da burnu, topuğu hasar gördüğünde tamir ettirir, kullanmaya devam ederdik. Şimdi neredeyse küçücük bir hasarda bile yenisini almak mecburiyetinde kalıyoruz.

 

- Niçin anne?

 

- Tamir eden bulamıyoruz, bulsak da yenisini alacak kadar para istiyorlar. Seni almaya mecbur ediyorlar yani!

 

- Bak sebebi varmış.

 

- Kızım eskiden “mahalle” denilen bir yakın mıntıkamız vardı. Orada mahalle sıcaklığını oluşturan kunduracılar, çeşitli elbise ve eşya tamircileri, bakkal, berber, terzi daha birçok küçük esnaf olurdu. Hepsi sanki yer yarıldı da dibine girdiler. Onlar artık yoklar.

 

- İyi ya, insanlar da yenisini alsınlar!

 

- Yenisini alamayanlar ne yapsın evladım?

 

- O da ayrı bir mevzu. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.