Libyalı asker misafirlerimizi taşıyan uçağın, İsrail’in uzaktan siber saldırısıyla düştüğüne dair ilk günkü görüşümüz, şimdi daha kuvvetlenmiş bulunuyor.
Siyonist İsrail, Türkiye’yi zora sokacak her yolu, en sinsi hile ve tuzaklarla, istihbarat ajanlarıyla kullanmakta:
Kasım ayında bir aile kaybıyla derinden yaralanmıştık. Servet Böcek ismindeki Batı Türkü bir soydaşımız, eşi ve iki çocuğuyla birlikte Hamburg’dan İstanbul’a tatile gelmişti. Kaldıkları otelde zehirlendiklerine dair bir haber çıktı. Aileden kimse kurtulamadı. Haberler, önce dışarıda yedikleri yemeklerden zehirlendikleri şeklindeydi. Daha sonra, otelin haşerata karşı ilaçlanmasından dolayı ölümlerin olduğu ortaya çıktı…
Bu haberin etkisiyle iki aydır yeme-içme sektöründe küçük ve orta çaplı işletmeler, hayli zor durumdalar. İçlerinde kira ve maaş vermekte zorlananlar var…
Böyle bir haber, tatil planını Türkiye üzerine yapan turistler için caydırıcı bir sebeptir. Dâvâ devam ediyor. Bir hukukçu olarak şunu tavsiye ederiz:
Mahkeme, MİT’ten de rapor istemelidir. Bir aileyi toptan öldüren bu vahim hadisede MOSSAD’ın doğrudan veya içerideki adamları yoluyla dahli olup-olmadığına bakılmalıdır.
Bakılacak daha başka yerler de var:
Son birkaç aydır cemiyetin üstüne dalga dalga uyuşturucu haberleri dökülmekte. Kitleler hâlinde uyuşturucu ticareti yapanlar ve kullananlar yakalanmakta. Polisimiz, elbette senaryo yazmıyor. Lakin; burada da Siyonist İsrail’in parmağı olabilir.
İsrail ajanları, tüccar, satıcı ve tüketicisiyle birtakım insanları önce kullanır sonra da bunların yakalanması için yolları döşeyebilir…
Dahası var:
TV’lerin gündüz programlarında aldatılmış, aldatmış türlü ahlaksızlıklara batmış kadınlı-erkekli insanlar, ekranları doldurmakta.
Bunda da bir Siyon parmağı mümkündür.
Programlar da bir oyuna âlet edilebilirler…
Bu naklettiklerimizden çıkan sonuç nedir?
Yurt dışarıdan Türkiye’ye bakıldığında okunan manzara şudur:
-Türkiye’de otellerde yatılmaz.
-Lokantalarda yemek yenmez.
-Ülke, uyuşturucu diyarına dönmüş.
-Ahlâk yerlerde sürünmekte, aile çökmüş...
Bunu fark eden turist, niye gelsin?
Şu sıraladığımız olayların arka arkaya tekrarlanması tesadüf olamaz. Bunlara sosyal medya çılgınlıkları da eklenebilir.
Şu saydıklarımızın ortak adı, psikolojik savaştır.
İsrail, uzaktan elektronik müdahaleyle ülkemiz semalarındaki bir yabancı uçağı düşürdüğü gibi zerreyi küre yaparak polisiye olayları da köpürtmek suretiyle dünya kamuoyu önünde yurdumuzun ve milletimizin itibar, imaj, şeref ve haysiyetiyle de oynuyor olabilir… Aşağıda bahsedeceğimiz faaliyet ve melanetlikleri işleyen Siyonist İsrail’in bunları yapması, bize karşı duyduğu büyük husumetin tezahürüdür.
Bu İsrail, 26 Aralık 2025’te Somaliland’ı müstakil bir devlet olarak tanıdı. Burası, Somali’den bağımsızlık peşindeki ayrılıkçı unsurların elinde olan bir Somali toprağıdır. Bugüne kadar kimse Somaliland’ı devlet olarak tanımamıştı. Türkiye-Somali dostluğu, her türlü menfaatte iş birliği şeklinde stratejik bir ortaklık olarak pekişerek ortaya çıkınca İsrail, bu bozguncu kalkışmayı devlet olarak tanıdı.
Tanıma tarihine dikkat etmeli:
Bu tanıma, SDG’ye verilen 10 Mart Muhtırasına ait sürenin bitmesine 5 gün kala oldu. SDG’ye "dediğimi yaparsan seni de devlet olarak tanırım!" dediği açıkça görülmekte…
İsrail, Somaliland’ı devlet diye tanımakla Türkiye-Somali dostluğuna zarar verme ve vatanlarından sürüp çıkartacağı mazlum ve mağdur Gazzelilerin Somaliland’a yerleşmelerini temin peşindedir.
Bu hilebaz tanımayı, 57 İslam ülkesinden 21’i ânında yok saydılar...
Aynı İsrail, zayıf Lübnan’a da musallat olmuş durumda. Doğu Akdeniz’deki petrol yatakları, kıta sahanlığı… gibi imkânları tekeline almak maksadıyla Lübnan’ı Güney Kıbrıs ile "deniz yetki alanı andlaşması" yapmaya zorlamaktadır.
İsrail, aynı zamanda Sudan’daki iç harbin fitilini tutuşturan ateştir?
Çünkü:
Nil Nehri, Sudan topraklarından çıkarak Akdeniz’e ulaşıyor. Siyonistlerin "Nil’den Fırat’a Büyük İsrail" ideolojileri malumdur. Bu ideoloji, İsrail bayrağında iki mavi şerit olarak yer almaktadır. Adı geçen devletin Nil’e dair faaliyeti bu iken diğer yandan da Fırat’a dair çalışmaları devam etmektedir:
Orada da SDG var. Fırat’ın doğusunda yer alan Suriye Demokratik Güçleri, 10 Mart 2025’te silah bırakıp orduya dâhil olacaklarına, federasyon gibi istekleri olmadığına dair vaatleri ihtiva resmî bir mutabakatı imzalamışlardı. Bu hükümler, en geç 31 Aralık 2026’ya kadar yerine getirilecekti. Önceleri bir sıkıntı yokken bir müddettir SDG/YPG huysuzlanmaya başladı. İsrail, Somiland gibi Doğu Fırat’ı da tesirine almıştı. Bugün gelinen noktada Kandil terör örgütü merkezli SDG 10 Mart Mutabakatını fiilen umursamıyor. Açıkça reddetmese de öne sürdüğü şartlarla10 Mart anlamsız kalmaktadır.
Manzara, göz önündedir:
İsrail, Sudan, Somali, Lübnan, Doğu Fırat hattıyla Nil’den Fırat’a Büyük İsrail rüyasını gerçeğe dönüştürme çabasında...
Bu silahlı, siyâsi ve psikolojik atakları yapan Siyonist ideoloji, düşman ve yolundaki en büyük engel olarak gördüğü Türkiye’nin itibarını yıpratmak için oteldeki misafiri zehirlettiği gibi havadaki misafirimizi katledebilir, uyuşturucu zinciri kurup bunları haberleştirerek adli vak’a yapabilir, bazı TV programlarını da Türkiye’de ahlâkın çöktüğü, kadının bittiği… sonucu çıkan oyunlara getirebilir.
Dünyada para ve medya İsrail’in elindedir.
Bütün bunların üstüne DEAŞ’ın yekten ortaya çıkması, Yalova’ya kadar sızarak emniyet kuvvetlerimizi şehid etmesi… öncesinde Humus’ta camiye saldırı olması, Lazkiye’de Nusayri döküntülerinin Bayrağımızı yakması tesadüf değildir.
Düşman çok yönlü saldırıyor.

