Hangi otel? Kim söyledi?

A -
A +

Denizcilik şirketinin genç genel müdür yardımcısı, eşinin telefondaki sesinden ürkmüştü.

 

Her zamankinden farklı olarak, resmî ve soğuk bir tonla konuşuyordu karısı:

 

- Kimin söylediğini sorma, seni dışarıda bir kadınla samimi bir şekilde görmüşler!

 

Müdür yardımcısının savunma refleksi iyiydi; bu hücumu şöyle karşıladı:

 

- Hayatım konu şu… Bizim burada çalışan bir hanım o… Bir yöneticimizin asistanı… Geçenlerde bir tansiyon düşüklüğü oldu... Ayakta duramıyordu… Ateşi çıkmış, gözleri, burnu akıyor… Öyle bir durumda yani… Aldım, evine götürdüm. Ne yapacaktım yani, onu soruyorsan?

 

- Başka da mı var?

 

- Bak şimdi! Hayır ya, yani anladığım kadarıyla ondan bahsediyorsun. Durum bu yani…

 

Kadın daha da ciddileşti:

 

- Ama arabada değil, bir otelin “ruf”unda görmüşler!

 

Yöneticinin teslim olmaya hiç niyeti yoktu:

 

- Doğru! “Revirden ilaç verdiler ama içemedim. Tok karnına içilmeliymiş. Midem kazınıyor” dedi. Ben de, biliyorsun bizim şirketin çıkışında otel var, yamaçta hani, oraya çektim arabayı… Bi tost yedi, ilaç için yani… Ne yapsaydım?

 

Karısı, hakkını yedi adamın:

 

- Yalan söylemeyi bile beceremiyorsun! Gülhane Parkında kol kola görmüşler.

 

Genç yönetici biraz çamura batmakta olduğunu anlayınca ayağa kalktı, pencerenin önüne geldi, sağa sola yürümeye başladı:

 

- Bak yaa! Ben ne anlatıyorum tatlım? Kadın hasta diyorum hasta, ayakta zor duruyor! Yola düşecek neredeyse... Bir de çekingen... “Gir kızım koluma” dedim, “Abinim ben senin.” Kim görmüş yaa? Ah bir söylesen de yüzleşsem o ispiyoncu alçakla…

 

Karısı sözünü kesti:

 

- Söyleyemem, söz verdim.

 

- Söyleyemezsin tabii, söylesen herifin yalanı meydana çıkacak!

 

- Erkek olduğunu nereden biliyorsun?

 

- Kadın mı? Kimmiş? Söyle yaaa!

 

- Zeytinyağı gibi üste çıkma! Bitmedi daha!

 

- Bitecek bir şey yok, evine bırakıp ofise döndüm. Bu yani…

 

- Sinemaya gittiğin kadın kimdi peki?

 

Yönetici, boks ringinde rakibinden kafasına yumruk almış gibi biraz sendeledi, kelimeleri düzensiz çıkmaya başladı ama aslan gibi savunmadaydı yine:

 

- Sinema mı? Sinemaaa… Haa, ooo! İnsaf, yoksa ondan da mı şüphe ediyorsun? Yani nedir bu, beni hesaba mı çekiyorsun?

 

Pencere kenarındaki saksıdan kurumuş çiçekleri koparıyordu şimdi.

 

- Evet, doğru bildin.

 

- Bak canım, bir iş görüşmesinin devamıydı o… İstinye Park, di mi?

 

- Evet…

 

- Hah, nasıl biliyorum, işte o olay… Şirket için bir prestij filmi yaptırıyorum. Yönetmen kadıncağız 
İstinye Park’ta randevu verdi. İkimizin ofisinin ortası diye… Ne yapsaydım?

 

Kadın bu kez gerçekten ciddileşti:

 

- Yazıklar olsun sana… Kadınlarla ye iç, eğlen, sinemaya git… Ben de  “1 Nisan” şakası yapayım diye telefon etmiştim! Keşke aramasaydım… Başıma gelene bak…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.