Recep, gece yarısı Çağlayan durağından metrobüse bindi.
Tek tük yolcu vardı. Boş bir koltuğa oturdu ve kitabını okumaya başladı.
Araç duraklara geldikçe kafasını kaldırıp nerede olduğuna bakıyor, tekrar kitabına dönüyordu.
Metrobüs Şirinevler’de durunca, yine kafasını kaldırdı, durak ismini aradı. O anda, oturduğu sıranın karşı tarafında, boş koltuk üzerinde bir cep telefonu gördü. Sağa sola baktı, araçta kimse kalmamıştı.
Yerinden kalktı, biraz eski bir model olan telefonu eline aldı, tekrar yerine oturdu.
Telefon kapalıydı. Montunun iç cebine sıkıştırdı.
Cennet Mahallesi’nde indi.
***
Recep, gece yarısı eve girince, sahibi belirsiz telefonu şarja taktı. Yalnız yaşadığı yatak odasında kıyafetini çıkarıp eşofman altını giydi, mutfaktan soda almaya gitti.
Oturma odasına dönerken farklı bir telefon melodisi duydu. Telaşla odaya koşarken soda tutan eli kapının kenarına çarpı; şişe koridor mermerinin üzerine düşerek tuzla buz oldu.
Ekranda “Şengül Ablam” yazıyordu.
- Alo? Buyurun efendim!
Heyecanla oturduğu koltukta telefondan gelecek sesi merakla beklerken, kafasını ıslak yeşil cam parçalarının olduğu savaş 180 alanına çevirdi. Ses gecikince tekrar etti:
- Buyurun efendim?
- Merhaba…
Kadife ses nasıl olur bilmiyorum ama kadife sesli bir hanım vardı karşıda:
- Telefonumu çalan siz misiniz?
- Estağfirullah… O ne demek? Çok şükür, yirmi dokuz yıllık hayatımda hiç harama el uzatmadım. Telefonu dün akşam metrobüste buldum. Bu sabah evde unutmuşum. Şarjı bitmiş olduğu için kapalıydı.
- Ülkeyi terk etmeyin. Çünkü o telefon çok değerli.
- Efendim, ben sadece telefonu buldum ve sahibinin aramasını bekledim.
- Peki kaç para istiyorsun geri vermek için?
Recep şimdi anlıyordu sesi güzel, sesi sıcak, sesi gülümseyen hanımın kendisi ile dalga geçtiğini…
- Elimdeki antika bir parça. Sizin servetiniz yetmez bunu almaya, diye karşılık verdi.
- Ben bu telefonu almak için her türlü fedakârlığa hazırım.
- Peki göreceğiz.
***
- Vay be, dedi Ümran tebessümle, bir gün evlenirsem eşim doktor olmalı diye düşünürdüm hep.
Bu üçüncü buluşmalarıydı. Telefon teslimi için ilk defa tanıştıklarında genç kız “Bir fabrikada işçiyim” demişti.
Pratisyen hekim Recep az önce Ümran’a evlenme teklif edince, “Bir ömür evet” dedi genç kız coşkuyla.
Recep’in fabrika işçisi sandığı müstakbel eşi Ümran, genç yaşta ölen babasından kalma ve otellere sabun, şampuan, cilt bakım kremi gibi kozmetik malzeme satan bir imalathanenin sahibesiydi aslında.
Sadık Söztutan'ın önceki yazıları...