Erdoğan ve Bahçeli…

A -
A +

Hep dünya düzeninden söz ettik; gerçek de budur. Son dönemde Türkiye’nin stratejik hattı, siyaseten dillendirilen söylemlerden daha net anlaşılır hâle geldi.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Trump ile görüşüyor. Beyaz Saray’da bugüne kadar görülmemiş derecede saygın bir kabul yaşanıyor. Trump ile “Derin Amerika” arasındaki çatışmayı dikkate aldığımızda, bu görüşmenin anlamı daha da belirginleşiyor. Trump’ı yönetime getiren aklın, dünya düzeninde saf dışı bırakılmak istenen Amerika için mücadele ettiği açıktır. Dolayısıyla, Amerika içindeki rekabeti anlamadan küresel düzeydeki hareketliliği kavramak zordur.

 

Erdoğan, dünyayı ve küresel aktörleri iyi analiz ediyor, oyununu bu düzenin kurallarına göre kuruyor. Sistemin dayatmalarına karşı olsa da, zaman zaman yan yana görüntü verse de, nihayetinde Türkiye adına ciddi bir mücadele yürüttüğünü tarih kaydediyor.

 

Türkiye’nin yeni dünya düzeni kuruluşu içinde yer alma çabasından bahsediyorum. Burada, Türkiye’deki önemli aktörlerin rollerini gözden kaçırmamalıyız.

 

Türkiye’nin yeni dünya düzeni kuruluşu içinde yer alma çabasından söz ediyoruz. Burada, Türkiye’deki önemli aktörlerin rollerini de gözden kaçırmamak gerekir...

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesinde, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin gündeme getirdiği “TRÇ ittifakı” teklifi çelişkili yorumlara yol açtı. Erdoğan ile Bahçeli arasında strateji farklılığı olduğunu öne sürenler oldu. Tam bu sırada, Trump ile görüşmenin gerçekleştiği gün Bahçeli’den “Çift başlı kartal” yorumu geldi.

 

Şöyle anlatayım: Türkiye’nin konumu ve coğrafyası tek taraflı bir yol haritası yürümeye izin vermiyor. Türk devletlerinin simgesi olan “Çift başlı kartal” tanımı tam da bunu ifade ediyor. Doğu ve Batı anlayışı Türkiye için vazgeçilmezdir. Biri için diğerini yok sayamaz.

 

Bu yorum aslında Türkiye’nin coğrafi ve siyasi konumunu özetliyor. Türk devletlerinin simgesi olan çift başlı kartal, Doğu ve Batı anlayışını birlikte ifade eder. Türkiye için biri olmadan diğeri düşünülemez. Bugünkü Türkiye de ecdadın bu anlayışının izinden gidiyor. Erdoğan’ın ABD ziyareti sırasında bu söylemin öne çıkması, hem elini güçlendirdi hem de Türkiye’nin bu tarihî ruhundan vazgeçmeyeceğini gösterdi.

 

Dünya çok kutuplu bir evreye giriyor. Türkiye kimsenin ittifakında taraf değil; tam tersine, kendisi bir taraf olarak sahada. ABD ile doğalgaz anlaşması imzaladı diye Rusya ile ilişkilerini terk etmedi. ABD ile iş birliği yaparken, Rusya ile stratejik bağlarını da koruyor. Her iki taraf da bu dengeyi görüyor. Trump’ın Rusya uyarısına gelince; bunu fazla ciddiye almak gerekmez. Daha çok Trump’a, Avrupa’yı konsolide etme fırsatı veren bir söylem olarak görülebilir.

 

Birileri ayrışmadan söz ediyor ama görünen o ki burada senkronize bir strateji var. Yani Türkiye, yeni sürecin kazananlar liginde yer almak için siyasi akıl üretti ve bugün gördüklerimiz de bunun yansımasıdır.

 

ABD-Çin mücadelesi kimin lehine sonuçlanırsa sonuçlansın, Türkiye kazananlar liginde yer almak için aklıselim tüm stratejileri geliştiriyor.

 

Dileğimiz, bu mücadelenin zaferle sonuçlanmasıdır. İnşallah...

 

 

 

Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.