İçinde bulunduğumuz çetin süreci doğru okumak zorundayız. Ülkemizde güçlendirilmek istenen her siyasi atraksiyonu analiz etmeliyiz.
Küresel değişim ve dönüşüm kaçınılmazdır. Yeniden şekilleniyor dünya.
Türkiye’nin konumu, durumu ve ulaşmak istediği sonucu sadece ülkü olarak değil, esasında beka olarak yorumlamalıyız.
Siyaset üreten herkesin siyasi tarihten ders alması, bugünün çetin şartlarında olmazsa olmazdır…
Siyaseten parlayan birkaç kişiye birden saldırmak ve onları yıpratma niyetlerini tesadüf olarak okursak, sınıfta kalırız.
Yeniden şekillenen yeni dünyada Türkiye, kendini korumayı ve biraz da ileriye taşımayı hedefliyor.
Şu anda Başkan Erdoğan’ın yapmak istediği en önemli şey, gemiyi sahile sağ salim çıkarabilmektir.
Bazen birkaç adım ileriye gitmek, elindekini korumak için olabilir.
Türkiye, elindeki sert ve yumuşak gücü aynı anda kullanma kapasitesini geliştiriyor.
Zordur; bazı sert eylemleri, yapılması gerekenler arasına almak gerekebilir.
Kendi içindeki siyasi gelişmeleri, partilerin konumunu ve tutumunu rastgele gelişmeler olarak görmemeliyiz.
Giderek söylemler ağırlaşıyor; daha da ağırlaşacak anlaşılan.
Ekonomik sorunları aşmaya gayret eden siyasi iktidarı, iç çekişmelerle yorma gayretini görmeliyiz.
Hakan Fidan ve/veya Bilal Erdoğan üzerine yürütülen yıpratma gayretlerini tesadüf sanabilir miyiz?
TÜGVA’nın şu ana kadar çalışmalarını inceledim; neden hedef olduğunu araştırdım. Zihniyet ve gelecek nesiller konusunda ciddi sonuçlar almışlar. Bu kimleri rahatsız edebilir, acaba diye düşündüm.
Bu ülkeyi köleleştirmek isteyip karşısında bilinçli bir nesil görünce kimlerin planı bozulur, hiç düşündünüz mü?
CHP’den bazı eski diplomatlar durmadan Dışişleri Bakanı’nı hedef gösteriyor. Neden acaba?
Neden süreçler, stratejiler değil de şahsiyetlerin yıpratılması gündemde?
Bence “en büyük yatırım, insana yapılan yatırımdır” tanımı şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Elimizdeki insan profilleri ve onların kurguladığı siyaset stratejileri ile kendinizi küresel sistem içinde onurlu ve istediğiniz yere taşırsınız.
FETÖ neden eğitime ve kadro yetiştirmeye odaklanmıştı? Çünkü bu kadrolarla küresel sistemin aparatı çalıştırılıyordu.
Şimdi neden TÜGVA hedef oldu? Çünkü Türkiye, o sisteme çomak sokacak yeni bir düşünce sistemi kurguluyor.
Aslında yalın gözle bakınca bu anlaşılabiliyor.
İlginç olan, içeride bu çetrefilli süreci daha da zorlaştıran aklın söz konusu olmasıdır. Hep olmuştur; yalnızca bizde değil.
Kendi geleceğimizi düşününce, elimizdeki içeride ve dışarıda kullandığımız tüm unsurları görmek zorundayız.
Siyaset, hisse ve refleksleri sevmez; acımasızdır. Ancak siyaset, medeniyet inşası için ciddi bir araçtır.
İnşayı kimler yakacak, hangi zihniyet liderlik edecek? Bunlar ciddi sorulardır.
Düşünmek, kafa yormak zorundayız. Birbirimizi yormak yerine el birliği yapmak elzemdir.
Söylemlere bakıyorum: Türkiye’yi içeride ve dışarıda yormaya yönelik hamleler görüyorum.
Örneğin Türkiye-Azerbaycan ilişkileri; durmadan yıpratma gayretleri vardır. Kamuoyuna zehirli fikir üretenler mevcut.
Sosyal medya mecraları ve konvansiyonel medya Azerbaycan’da da Türkiye’de de aynı zehirli dili kullanmaya başladı.
Siyaset kategorik dili sevmez zaten. Bu dönem geçecek, ama içimizdeki ve dışımızdaki gelişmeleri okuyamazsak canımız yanacak.
Orta ve uzun vadeye bakarak süreç analizi yapmak, doğru kanaate varmak akıl ister.
İsrail bir zehirdir. Bu zehri bertaraf etmek, içimize kadar uzanan kollarını kesip atmak kolay değil ama mümkündür. Lakin bağırmadan, sakince. Dedim ya, çetin dönemdeyiz.
Savaşlarda, hesaplaşma süreçleri herkesi yorar. Önemli kurumlarımıza ve parlak isimlere yönelik her türlü algıyı anlamamız için küresel gidişatı takip etmek elzemdir. Yoksa rüzgârı fırtınaya dönüştürme gayreti karşısında zayıf kalırız. Bu süreci yara almadan yaşamalıyız.
Bizi yorma gayreti, bizi zayıf düşürmek içindir. Zayıf düşen bünye saldırılara karşı koymakta zorlanır. Siyasi tarihten ders almamız bu nedenle hayati önem taşır.
Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…