İran-İsrail çatışmasını kimler ve niçin çıkardı?

A -
A +

Her ne kadar sorun ilk bakışta bölgesel gibi görünse de, arka planda küresel güç mücadeleleri yatmaktadır. ABD ile Çin arasındaki rekabetin giderek sertleştiği, gerilimin sürdüğü bir dünyada, hesaplaşmaların nihai hedefini görmeden, bölgesel gelişmeleri bu büyük güç mücadelesinden bağımsız değerlendirmek mümkün değildir.

 

İsrail’in kuruluşundan bu yana genişlemeyi ve belirli topraklara ulaşmayı hedeflediği bilinmektedir. Bu konuda yıllardır uyarılarda bulunan düşünce insanlarının görüşleri çoğu zaman göz ardı edilmiş, dikkate alınmamış, hatta "komplo" olarak nitelendirilmişti.

 

Artık açıkça görülen şudur: İsrail, Fırat ve Nil arasındaki, -Anadolu topraklarını da içine alan- bölgede genişlemeyi ve "vaadedilmiş topraklar" hedefi doğrultusunda varlığını güçlendirmeyi amaçlamaktadır. PKK ve PYD başta olmak üzere tüm terör örgütlerinin nihai gayesi, ABD ve İngiltere’nin küresel; İsrail’in ise bölgesel planlarına hizmet etmektir.

 

Netanyahu, Gazze’de yaptığı ve hâlen de yapmaya devam ettiği soykırımı istediği gibi sonuçlandıramıyor. Bu durum giderek uluslararası kamuoyunda İsrail’i yalnızlaştırıyor. Ancak Netanyahu bundan hiç etkilenmiyor. Çünkü arkasına küresel gücü almış durumda.

 

Peki gözü dönmüş Netanyahu’nun bu durumu, ABD ve İngiltere açısından nasıl bir sonuca hizmet ediyor? Nihayetinde ABD ve İngiltere desteği olmasa İsrail bu düzeyde terör estiremezdi. Tabii burada dünyadaki lobi güçlerini de göz ardı edemeyiz.


ABD ve Trump


ABD’deki İsrail lobisinin Trump üzerindeki etkisi açıkça ortadadır. Ancak Trump, savaşları sona erdirme vaadinde bulunmuş olsa da ortaya çıkan tablo farklı bir durumu anlatmaktadır.

 

Meydanda ABD-Çin hesaplaşmasını ertelemeye çalışan İngiltere var. Trump ve ekibinin İsrail lobisi tarafından kuşatıldığı bir gerçektir. ABD, Çin ile hesaplaşmasını geciktirdikçe gidişat Çin’den yana yükselişe geçecek diyen bir Amerikan cephesiyle karşı karşıyayız.

 

Avrupa’yı kendi arka bahçesine dönüştüren İngiltere, çoğu stratejik konuda ABD ile derin rekabet hâlindedir. Tüm savaşlar zincirinin paylaşım için ortaya çıktığını göz ardı etmemeliyiz. Dolayısıyla İsrail, ABD’siz hareket etmiyor; doğru. Ama bu kadar barbarlık, Trump için de bir yüktür.

 

İran’ı bir taraftan anlaşmaya zorlamak, diğer taraftan Çin hattından alıkoymak Trump için ciddi motivasyon olabilir. Netanyahu bu fırsatı barbarca sonuna kadar kullanma yolunu seçmiş gözüküyor.

 

Öte yandan, İran’ın içinden nasıl çöktüğünü gösteren ibretlik bir sürece tanıklık ediyoruz.
Ancak yine de İran, bu kadar engele rağmen direnen, söylemden eyleme geçebilecek gücü olduğunu da gösterdi. Dolayısıyla bu direniş hız kesmeden devam ederse, İsrail’in misyonuna iyi bir darbe vurulacağı da gözden kaçırılmamalıdır.



Netanyahu ve Pehleviler 

 

 

Netanyahu ve İsrail lobisinin en yakın ortağı Pehlevi ailesidir. ABD'deki tüm organizasyonlarında Pehleviler başköşede bulunmaktadır. Pehleviler, kızlarını da Yahudi bir iş adamına, uzun vadeli plan gereği verdiler. Netanyahu, İran’da rejim değişimini tahayyül ediyor. Saldırılara "Yükselen Aslan" ismi vermekle Pehlevilere ve rejim değişimine işaret ediyor. Böylece kendi adamları ile İran’ı kolayca yönetebilecekler.

 

İran içinde rejim muhalifleri az değil ama böyle bir senaryoya razı gelirler mi? Bence hayır.
İsrail, kendi genişleme senaryosunda Kürtleri ve Türkleri kullanmayı hayal ediyor. Ayaklanmalar, etnik kimlikler üzerinden parçalanmalar planı sadece İsrail’in genişleme hayalinin bir parçasıdır. İsrail, ABD ve İngiltere olmadan pek fazla hareket edemez.

 

ABD ve İngiltere, bölgede kendi çıkarlarına dayalı hesaplar yürütmektedir. İsrail’in barbarlığı, bu iki ülkenin çıkarlarına hizmet ettiği sürece tolere edilmektedir. Netanyahu ise bu durumu fırsata çevirmeye çalışmaktadır.

 

Mevcut tabloya bakıldığında Londra-Pekin hattı açısından bu çatışmaların taşıdığı anlam farklıdır. Aynı şekilde ABD için de ayrı anlamı bulunmaktadır. Bu bağlamda İran görünüşte İsrail ile çatışıyor olsa da ABD’nin stratejik talepleri doğrultusunda uzlaşmaya zorlanmaktadır.

 

 

Çin ve İran… 

 

 

Çin, her hâlükârda İran’ı destekleyecektir. Bu çatışmaların sonucunda Çin bazı kazanımlar elde etse de İran’ın işlevsiz hâle getirilmesi, Pekin açısından istenmeyen bir durumdur, menfaatlerine aykırıdır.

 

Öte yandan ABD de bu baskı ortamını sonuna kadar kullanarak İran’ı kendi stratejik hedeflerine uygun çizgiye çekmeye çalışmaktadır. Gündeme gelen rejim değişimi söylemleri de tesadüf değildir.

 

ABD, en düşük maliyetle hedefine ulaşmanın yollarını aramaktadır. Bu doğrultuda İran rejimi içinde istemediği unsurları geri plana itmek, desteklediği grupları yönetimde söz sahibi yapmayı hedeflemektedir. Bunların her biri seçenekler arasındadır. Nihai sonucu ise gelişmelerin seyri ve varılacak anlaşmanın içeriği belirleyecektir.

 

Eğer İran’ın misillemeleri güçlü ve etkili olursa Netanyahu buradan hasarsız çıkamayacaktır. Burada çok boyutlu bir satranç oynanıyor.



Türkiye ve Rusya… 

 

 

Türkiye sürece doğrudan, Rusya ise dolaylı biçimde müdahil olmaktadır. Her ikisi çatışmaların İsrail lehine sonuçlanmasını istememektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump üzerindeki etki gücü hayli fazla. Bu bağlamda Putin ve Erdoğan ile yapılan görüşmelerin Trump’ın tavırlarına yansıyacağını tahmin ediyorum.

 

Özellikle Erdoğan-Trump görüşmesi, çatışmayı durdurmak konusunda sonuca olumlu etki sağlayabilir. Türkiye açısından bakıldığında İran’ın istikrara kavuşması ve İsrail’in durdurulması önemlidir. Bu saldırganlığın nihai hedefinde Türkiye’nin bekası olduğunu unutmamak gerekiyor.

 

Osmanlı’nın yıkılış süreci, sonrasında yaşanan gelişmeler dikkate alındığında, İsrail’in ve onu kuran güçlerin izlediği stratejik hattı hâlâ fark edemeyenlerin, en nazik ifadeyle büyük bir feraset eksikliği içinde olduğu söylenebilir.

 

 

 

 

 

Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.