Şanghay İş Birliği Teşkilatı toplantısına Çin ev sahipliği yaptı. Toplantının görkemi, Çin’in küresel aktörlük iddiasını âdeta meydan okumaya dönüştürdü.
Bu noktada, Çin’i ABD karşısında daha cazip kılan dinamiklere odaklanmak önem taşıyor. ABD, eski paradigmalarıyla analiz edildiğinde “ben” merkezli yaklaşımın artık sonuç vermediğini görüyor. Yeni dünya kurulurken Çin, çok kutuplu dünya mottosunu öne çıkarıyor.
ABD’yi birçok konuda paradigma değişimine zorlayan yalnızca Küresel Güney’in yükselişi değil; esasen bu yükselişin merkezi olan Çin’in yeni dünyaya farklı bir paylaşım modeli sunmasıdır. Trump’ın adımlarını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Çin’in çok kutuplu dünyaya yaptığı vurgu, yeni dünya sisteminde masada yer almak isteyen güç merkezlerini harekete geçiriyor. Mevcut ortamı kendi lehine çevirmeye dönük çabaları iyi anlamak gerekiyor. Bu süreçte yeni ittifaklar kuruluyor, yeni ortaklıklar şekilleniyor. ABD ile Çin arasındaki derin rekabetin sıcak yansımaları kaçınılmazdır. Bu nedenle ABD ve Çin, ittifak ortaklarını netleştirmeye, kimin nerede konumlanacağını belirlemeye çalışıyor.
ABD’nin tüm doktrinel yaklaşımı tek merkezli sistem, tek kutuplu dünya ve sömürge düzeni üzerine kurulmuştu. Ancak gelinen noktada “derin Amerika” bunun artık sürdürülemeyeceğini kavrıyor. Amerika içindeki çekişmeleri ve kavgaları da bu bağlamda okumak gerekir.
Şanghay Teşkilatı toplantısına üye olmayan ülkelerin davet edilmesi, Çin ve Küresel Güney’in çok kutuplu dünya vizyonunun ana damarını göstermektedir. Kanallar, koridorlar ve ticaret yolları, Küresel Güney için vazgeçilmez, olmazsa olmazdır.
Konjonktür, yeni dünya düzeninin değişim ve dönüşümüne göre şekilleniyor. ABD-Çin rekabetinin Türkiye açısından olumlu yanları bulunuyor ve Türkiye bunu millî çıkarları doğrultusunda akıllıca kullanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hindistan Başbakanı Modi ile Pakistan faktörüne rağmen kurduğu temas da konjonktürün dayattığı şartların göz ardı edilemeyeceğini gösteriyor.
Türkiye, önemli bir aktör ve yeni sürecin parlayan yıldızı olarak Çin’deki toplantıya onur konuğu sıfatıyla davet edildi. İnişler çıkışlar olsa da Çin-Türkiye ilişkileri, birçok bölgesel konuda ortak zeminde buluşma potansiyeli taşıyor. Orta Yol gibi önemli ticaret hatları için Türkiye vazgeçilmezdir. Türkiye’nin Suriye-Irak hattında inşa etmeyi hedeflediği istikrar ortamı, Çin açısından da değerli görülmektedir. Orta Doğu’daki savaşların sona ermesi, Çin’in küresel projeksiyonu için elzemdir. Dolayısıyla Türkiye’nin kapasitesi, Çin’in çıkarları açısından da anlamlıdır.
Bugün paylaşım sürecinde odak noktası şudur: ABD ve Çin, geri kalan dünyaya ne sunacaktır? Nihayetinde bu rekabet, yeni dünya sisteminin nasıl şekilleneceğini belirleyecektir. ABD kendi doktrinini değiştirmek zorundayken, Çin de ABD merkezli düzenin yerine nasıl bir sistem kuracağını cevaplamak durumundadır.
Bu tabloda Türkiye’nin önünde kritik bir soru duruyor: Nasıl bir gelecek projeksiyonu oluşturacak ve kimlerle uzun vadeli ortaklık kuracaktır?
Görünen o ki Türkiye, konjonktürü millî çıkarları doğrultusunda sonuna kadar değerlendirmekte kararlıdır.
Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…