New York seçimlerinden çıkarımlar…

A -
A +

Öncelikle, dünyada her değişim ve dönüşüm döneminde sosyolojik kırılmalar kaçınılmazdır. Yeni bir paylaşım sürecinden geçerken, en güçlü yapılardan biri olan ABD’nin kendi iç sosyolojik dönüşümünü yaşaması da son derece doğaldır.

 

New York’un yeni belediye başkanı Müslüman Zohran Mamdani oldu. Ancak gözden kaçırmamamız gereken bir gerçek var: Amerika ne kadar güçlü olsa da derin yapısının temelleri II. Dünya Savaşı sonrasına dayanır. Bu derin yapıya baktığımızda Siyonist, İngiliz ve Alman etkisini açıkça görebiliyoruz. Üstelik bu etkinin varlığı, politikadaki çatışmalara da yansıyor.

 

Evet, Amerika şunun farkında: Paylaşmak zorunda.

 

New York’ta bir Müslüman başkanın seçilmesi ve onun söylemleri, değişen sosyolojik yapının en somut göstergesi. Ancak bu durum, sistemin dışında gelişen bir olgu değil.

 

En belirgin örneğini Obama döneminde görmüştük. Bugün karşımızda duran tablo şu: ABD, kendi içinde bir hesaplaşma sürecine giriyor.

 

Bu süreçte içindeki farklı yapıların hangisinin üstün geleceğini zaman gösterecek. Bir Müslüman başkanın seçilmesi, aynı zamanda içerideki Siyonist yapılanmaya karşı bir başkaldırı olarak da okunabilir. Çünkü Amerikan toplumunun önemli bir kısmı, ABD’nin Siyonizme hizmet etmesinden rahatsız.

 

Amerikan derin devleti açısından bu itirazların isyana dönüşmemesi hayati önem taşıyor. Bu nedenle yükselen seslere belli ölçüde alan açılması, stratejik zorunluluk olarak görülüyor.

 

Anketler de bu sosyolojik değişimi teyit ediyor. Hatta bir Müslüman’ın ABD Başkanı olma ihtimali bile az değil.

 

Ancak bu, Amerika’nın köklü bir dönüşüm geçirdiği anlamına gelmiyor. Tam tersine; bazen ayakta kalabilmek için en zayıf halkayı dahi devreye sokacak kadar stratejik adımlar atıldığını gösteriyor...

 

Müslüman coğrafyaya hitap etme iddiasındaki bir Amerika’nın Siyonist dostluğu ve İsrail hamiliği, kaçınılmaz olarak ağır sonuçlar doğuracaktır.

 

Amerika, tıpkı geçmişteki köklü ve güçlü devletler gibi bu çelişkilerle yüzleşmezse sonunda çökecektir.

 

 

 

İslam düşmanlığı kurgusu ve çöküşü…

 

 

 

Küresel sistem, her dönemde kendi varlığını sürdürebilmek için bir düşman üretmiştir. İslam düşmanlığının sistematik biçimde körüklenme nedenlerine bu gözle bakmak gerekir.

 

Amerika’daki İsrail yanlısı ve Siyonist yapılar için İslam düşmanlığı, varlıklarını sürdürmenin temel şartıdır. Aksi hâlde “İsrail” denilen bu "yapay organizma" nasıl ayakta kalabilir, nasıl genişleyebilir?

 

Bu anlayışla, dünyadaki Müslüman ülkelerin içinde paralel yapılar oluşturmak da -hem küresel sistem hem İsrail açısından- zorunluluk hâline gelmiştir.

 

11 Eylül saldırılarından sonra Irak’a müdahale edip çöken Amerika, aslında yeni bir sosyolojinin zeminini hazırladı. Bölgedeki terör örgütlerini de kendileri kurdu, İsrail besledi, ABD bunu İsrail ile beraber kurguladı.

 

Peki sonuç ne oldu?

 

“İslam düşmanlığı sonuç verdi mi?” derseniz, kısa vadede evet; ancak uzun vadede ortaya çıkan tablo, maliyeti yüksek içinden çıkılmaz bir çukur…

 

Bu durum, kimsenin faydasına değildir. ABD hâlâ küresel bir aktör ama gücünü hızla yitiriyor.

 

Siyonizmin kuklası olmayı seçen herkes, bundan mutlaka ders çıkarmalıdır.

 

Orta Doğu ve Körfez ülkeleri de bu gidişatın sonuçlarını dikkatle analiz etmelidir. Aksi hâlde kimse kazançlı çıkmaz. Başka türlüsü kimseyi mutlu etmez.

 

ABD Başkanı Trump’ın yeni seçilen Müslüman belediye başkanı hakkında ne diyeceğini yakında göreceğiz. Ancak Zohran Mamdani’nin Trump’a meydan okuması ise uyanan bir sosyolojinin doğal tezahürüdür.

 

Şimdi asıl soru şu: Amerika kendi içinde bu değişimi ve dönüşümü gerçekleştirebilecek mi?

 

Toplum, Siyonist ve benzeri yapılara karşı gerçekten başkaldırabilecek mi?

 

Gücü yetecek mi? Göreceğiz...

 

Bugüne kadar Amerikalıların yalnızca savaşlarda kendi çıkarlarını nasıl savunduğunu gördük; hâlâ da görüyoruz. Bunu yaparken ne kadar çok ülkeyi ve devleti yok ettiklerini de gördük.

 

Ancak asıl mesele şu: Eğer Amerika gerçekten bir medeniyetse, sebep olduğu bu küresel kaostan çıkmak için bir şeyler yapabilecek mi?

 

Amerikan toplumu, bunu sorgulayabilecek kadar siyasete ve bilince yakın mı? Onu da zaman gösterecek.

 

Görünür gerçek tek: ABD, kendi içindeki paralel yapılarla hesaplaşmak zorundadır.

 

Artık dünyadaki diğer medeniyetleri kendi kölesi olarak görmekten vazgeçmelidir.

 

Zira sosyolojiler değişiyor, konjonktür değişiyor. ABD bunu dikkate almak zorunda.

 

Aksi hâlde, geçmişin güçlü devletleri gibi tarih sahnesinden çekilmesi kaçınılmaz olur.

 

 

 

Sevil Nuriyeva’nın önceki yazıları…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.