Türkiye savaşa mı zorlanıyor?

A -
A +

Küresel çöküş ve sistem değişimi kapıda. Burada sözünü ettiğim “sistem”, I. ve II. Dünya Savaşları sonrasında kurulan düzenin mimarlarıdır. Bazıları hâlâ bunu komplo teorisi sayabilir; oysa önemli olan olayın patladığı yer değil, patlamaya yol açan süreçtir. Savaşları sadece sonuçlarıyla değil, onları başlatan şartlarla okumalıyız.

 

Yani çıkarılan savaşların tümünün başlangıç noktasına odaklanmalıyız.

 

Sorun şu ki, bizden ortaya çıkan tabloya bakmamız isteniyor, sadece oraya odaklanmamız isteniyor. Hâlbuki süreç bağıra bağıra bize nasıl sonuçlanacağına dair fikir veriyor.

 

Sürece baktığımızda şunlar görünüyor:

 

İsrail, kurulduğu günden beri bölgedeki paylaşım sürecinin bir ürünü olarak hareket etmektedir. Osmanlı Devleti çöktürüldükten sonra oluşan boşluğa kurulan suni devletlerden biridir İsrail.

 

Ama bir farkı var: Onun için hedeflenen plan bitmedi.

 

Dün Osmanlı’dan arta kalan parça üzerine konumlandırılan İsrail, bugün Suriye toprakları üzerinde genişlemeyi hedeflemektedir; bu da Türkiye’nin güvenlik sınırlarının zorlanması demektir.

 

Sadece Suriye değil, Akdeniz hattında da genişleme isteği açıktır. İsrail’in Yunanistan’a silah sevkiyatı ve Suriye-Kıbrıs hattına yönelik hamleleri bu perspektiften okunmalıdır. Türkiye’nin güvenliği, Suriye ve Kıbrıs ekseninde oluşturulacak yeni krizlerle tehdit edilmektedir. Buna paralel olarak, içeride Suriyelilere ve Araplara karşı nefret üreten, etnik ve dinî kışkırtma yapan söylemlerle karşılaşıyoruz. Bunları İsrail’in söylemleriyle bağlantısız görmek mümkün değildir...

 

Türk kimliğini ısrarla İslam’dan ayırma çabası, “İslamsız Türklük” başlığı altında yürütülen bir projeyi işaret ediyor. Buna karşı çıkanlara yöneltilen “Arap yalakası” yaftası basit bir refleks değildir; bir dizi planlı girişimin parçasıdır. Bu kadar çok projenin aynı anda devrede olduğu bir ortamda tesadüf aramak gerçekçi değildir.

 

Türkiye olan biteni görüyor ve tedbirini alıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmaları bence olacaklara işaret ediyor. İsrail’in soykırımcı zihniyeti orta vadede bölgedeki tüm aktörleri hedefe koyabilir; Katar’a yönelik saldırı birçok bölge devletini uyandırmalıdır. Unutmayalım ki ABD’nin en büyük bölge üssü Katar’dadır ve aralarında milyar dolarlık savunma anlaşmaları bulunuyor. Buna rağmen ABD, İsrail’in saldırısını durdurmadı veya durduramadı...

 

Sonuç açıktır: ABD’nin verdiği sözler, böylesi bir durumda garantör kabul edilemez. Türkiye başlangıçtan beri doğru tespitler yaptı ve dış politika ile savunma hazırlığını buna göre şekillendirdi. Koruyucusu olan ABD, İsrail’i durduramıyorsa; Türkiye coğrafyanın güvenliği için kendi ortak savunma mekanizmalarını kurmak zorundadır. Türkiye, savaş istemeyen bir çözüm arayışındadır; ancak Suriye’nin istikrarını bozan İran-İsrail hattı Türkiye’nin sinir uçlarıyla oynamaktadır.

 

Türkiye sabırlı ama her şeye hazırdır. Sınırlarını zorlayan gelişmelere müdahale edecek ve İsrail durmazsa onu durdurmak için tüm seçenekleri masaya getirecektir. Kıbrıs ve Suriye konusunda Türkiye’nin savaş dâhil tüm seçeneklere hazırlıklı görünmesi tesadüfi bir görüntü değildir.

 

 

 

Sevil Nuriyeva'nın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.