İçerde, ekonomik krizle boğuşurken; dışarda aleyhimize tezgahlanan "çirkin" komplolar, bütün şiddetiyle devam ediyor. Ne yazık ki; sorunlarımız yüzünden, nerdeyse sırtımıza yükletilmek istenen soykırım iddialarına, cevaplarımız "cılız" kalıyor. Her ne kadar, ülkenin çeşitli yerlerinde; sözde Ermeni soykırımı safsataları protesto ediliyorsa da, olayı uluslararası platforma taşımamız gerekiyor. Unutmak üzere olduğumuz ve hatta önlem almak için çabalarımızın eksildiği sorun, aslında Türkiye'den "toprak isteyecek" kadar boyuta ulaşmış bulunuyor. 24 Nisan'da Ermeni ve yardakçılarının yeni eylemlerinin, ne hal alacağı hiç bilinmiyor. Milletçe üzerimize düşen görev; krize rağmen, sorunun peşini bırakmamak ve misilleme için hazırlanmakla özetlenebilir. Her şeyden önce, bu komplonun odak noktasının Fransa olduğunu yeniden ortaya koyalım. Gerçekten de, Ermeni yalanlarının anavatanı Fransa, her fırsatta bu iğrenç komplonun arkasında yer alıyor. Fransa, tarihe dönüp yüz kızartıcı mirasına bakmadan belki de, onun kompleksi içinde, özellikle Türkiye'yi itham ediyor. Bizim de, ivedilikle Fransa'nın maskesini indirmemiz icap ediyor. Gerçi, Fransızlar'ın insan hakları ihlali ve soykırımlarının, artık büyüteç altına alınmaya başladığını, görüyor, duyuyor ve okuyoruz. Ancak, TBMM'nin hâlâ, Dışişleri Bakanlığı'nın katı kuralları ve dayatmaları yüzünden, gereken önemi ve sürati gösteremediğini sanıyoruz. Bu arada, çeşitli üniversite ve vakıfların, Fransa'nın tarih boyu giriştiği, insanlık dışı olayları irdelemeye başlaması yüreklere su serpiyor. Nitekim, Fırat Üniversitesi, bu hafta "Sömürgecilik Hareketlerinde Fransa ve Yaptıkları Katliamlar Sempozyumu"nu hazırlıyor. Genel Yayın Müdürümüz Kenan Akın'ın da konuşmacı olarak davet edildiği sempozyumda, bilim adamları, Fransa'nın asıl yani çirkin yüzünü açıklayacak. Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A. Fevzi Bingöl'ün, sempozyumla ilgili davet mektubu bile Fransa'nın, ne denli bir vahşetin faili olduğunu gösteriyor. Bir belge niteliğindeki mektubu aynen yayınlamaktan kendimizi alamıyoruz: "İnsanlık tarihi çeşitli coğrafyalarda meydana gelen mücadelelerle doludur. Bu mücadeleler dinî, etnik, siyasi, maddî çıkar elde etme, köle toplama, coğrafî zenginlikleri sahiplenme, belli bir ideolojiyi veya düzeni yayma veya psikolojik tatmin gayesiyle tezahür etmiştir. Planlı sömürgecilik hareketleri daha çok maddî ve psikolojik sebeplere dayanır. Bu tür sömürgeciliğin dünyadaki öncüleri belli başlı Avrupalı devletlerdir. Fransa da bu yayılmacılıkta önemli bir pay sahibidir. Emperyalist devletlerin yayılmacılık hareketleri sırasında hürriyetine, düzenine, toprağına ve maddî zenginliklerine sahip çıkmak isteyenlerle, yayılmacılar arasındaki mücadelelerde tarihin henüz sayılarını tespit edemediği sayıda suçsuz, günahsız insan hayatını kaybetmiştir. Bu manada, dünya insanlık tarihine bir katkıda bulunmak gayesiyle ilk olarak Fransa'nın yayılma sahalarında savaş hali durumunun dışında masum insanların katli, coğrafyanın ve yerleşim birimlerinin tahribi, sosyal düzenin bir daha kolay yapılanmayacak derecede bozulmasına yönelik yaptıkları planlı ve sistemli faaliyetleri ile ilgili olarak bir sempozyum yapılması kararlaştırılmıştır." Görülüyor ki, 23 Mart Cuma günü Elazığ'daki sempozyumda, Fransa'nın maskesi bir kez daha inecek ve gerçek "çirkin" yüzü görünecek. Bu komplonun anavatanı olduğu için Fransa üzerinde uzun süre durmak istiyor ve bütün meslektaşlarımızı bu milli göreve çağırıyoruz.