Kaydet
a- | +A
Ünlü iş adamımız Üzeyir Garih''in, geçen hafta bir bölümünü sunduğumuz sohbetini, sizinle paylaşmaya devam ediyoruz... "Türkiye''nin dış ülkelerle olan münasebetlerine çok kısa bir kuş bakışı baktıktan sonra, isterseniz Türkiye''nin biraz iç meselelerine bakalım. Türkiye nerededir, ne oluyor, ve ne için oluyor? Türkiye''de önemli bir konu vardır. Dünya''da önemli bir konu vardır. Bu da insanların, iş adamının toplarıdır diyorum ben. İşadamı üç topla oynayan bir cambaz gibidir. Bunlardan iki tanesi lastik bir tanesi taştır. Lastik toplar yere düştüğü takdirde o lastik toplar tekrar zıplar oyun durmaz, seyredenler de bu lastik topun düştüğünün bile farkına varmaz. Ara sıra cambaz ayağı ile de bunu bir kere daha hareket ettirerek oyuna devam eder. Fakat taş top düştüğü takdirde, hele ayağının üstüne düştüğü takdirde bu büyük bir felaket olur. Oyun durduğu gibi adamın ayağı da sakatlanır. Şimdi bu lastik olan toplardan bir tanesi öz varlık. Ben hayatımda çok batan adam gördüm. 50 yıllık iş hayatımda bu batan adamlar arasında zararlı iş almaktan batan adama hiç rastlamadım. Hepsi kârlı işler alarak batmışlardır. Bunların batmalarındaki ana sebep likiditedir yani nakit sıkıntısıdır... Türkiye neden bu duruma düşmüştür ve enflasyon bu kadar yüksektir? Neden faizler bu kadar yüksektir diye baktığınız zaman, Hadise ortadadır. Evvela ülkede enflasyonu düşürmek için bazı çareler aranmaktadır. Enflasyon niye yüksektir. Devletin çok büyük borçları vardır. Bu borçları karşılayabilmek için iç piyasadan borçlanıyordur. Bir arz ve talep meselesi. Kısa vadeli borçlar kısa vadeli olarak yine piyasaya bir takım kağıtlar sürülmek suretiyle ve bunları da mümkün olduğu kadar elinden çıkartacak millette yüksek faiz istemesinden dolayı arz ve talep meselesinden dolayı faizler yükseliyor. Faizler yükseldikçe de enflasyon aynı oranda yükseliyor. Tabii enflasyonun yüksek olmasının sebeplerinden bir tanesi de bütçedeki sıkıntılardır. Yalnız hükümet bir karar almıştır ve IMF istekleri doğrultusunda veyahut da önerileri doğrultusunda enflasyonu düşürme kararları almıştır. Şunu da kabul etmek lazım ki, IMF dediğimiz uluslararası para fonu aslında bir dikte teşkilat değildir. Bizim de içinde bulunduğumuz bir danışman teşkilatıdır. O size danışmanlık yapar. Siz uyarsınız veya uymazsınız. O sizin bileceğiniz iş. Ancak onun tavsiyelerini takip ettiğiniz takdirde kredibiletiniz artar. Bir ülkenin kredibilitesi bir çok şeylere bağlıdır. Birincisi stabilite dediğimiz yani kredibilite stabilite diyor Amerikalılar. Yani istikrar. İkincisi consistancy yani tutarlılık. Üçüncüsü transparency yani şeffaflık. Dördüncüsü predictability yani hatı hareketinde davranışlarında öngörü. Türkiye''de bunlardan bir tanesi oldukça eksikti. İstikrar, siyasi istikrardı fakat üçlü koalisyon olmasına rağmen aralarında uyum ve koordinasyonu gözler önüne serme, içlerinde problemler varsa da bunu gözler önüne serme imkanı buldukları için bu istikrarlı bir devlet görünümünde olduğu için IMF genellikle yeşil ışık yaktı ve Türkiye''ye kısa bir uzun vadeli nispeten düşük vadeli krediler verdi. Yüksek faizli ve kısa vadeli iç borcu bu uzun vadeli kredilerle ikame etmek suretiyle enflasyonun düşüşü gözlendi fakat bir nokta üzerinde durmak lazım. Türkiye''de bir takım kavram kargaşaları var. Ve bu kargaşaların içinde kaybolmamak lazım... Geçen sene Mart ayında enteresan bir hadise oldu. Biz genel kurul yaptık. Oldukça başarılı bir genel kurul yaptık. Oldukça başarılı bir yılımızdı. Kârımız yüksekti, likiditemiz de çok yüksekti. Toplantı bittikten sonra kokteyl gibi bir şey yaptık. O kokteylde orta yaşlı bir zat benim yanıma yaklaştı. "Üzeyir bey, ben son derece memnunum, 1974 senesinde eski bir Anadol sattım. Bu eski Anadol doğurdu ve bana bir Mazda bir daire bir de bankada 600 milyon para doğurdu" dedi. "Sizin şirketinizden çok memnunum" dedi. Çok teşekkür ederim, çok güzel dedim. "Fakat bir şikayetim var" dedi. Şikayetin nedir diye sordum. "Efendim, buraya gelirken bir takım siyah Şahin arabalar gördüm, bunlar kimindir diye sordum. Bunlar müdürlere tahsis edilmiştir. Bizim bu durumumuzda artık Şahin arabalar değil de bizim en azından Manager arabamız olması lazım" dedi. Ben de öylemi arabalar bizim değil şoförlerin dedim. Bizde şirketin arabaları olmaz ama. Şirketin aslında parası yok dedim. "Nasıl olmaz şu kadar trilyon parası var. Bilanço bizim elimizde" dedi. Evet ama o şirketin değil, hissedarın. Şirketin parası olmaz. Para hissedarındır. Şirket hissedarın parasını en iyi şekilde yönetir ve yönlendirir. Dolayısıyla eğer istiyorsan kimse dağılmadı, arkadaşlar burada. Eğer istiyorsan genel kurulu olağanüstü hemen toplayalım ve istiyorsanız Mercedes bile alırız arkadaşlara. Bu sizin paranızdır istediğiniz gibi olur dedim. Adam düşündü düşündü yok kalsın böyle dedi. Böyle kavram kargaşası içinde olmamak lazım..." Haftaya, ünlü iş adamımızın sohbetinin son bölümünü sizlere sunacağız. Bu arada; ülkeye hayırlar getirmesi dileğiyle, bütün okuyucularımızın kutsal Kurban Bayramını kutluyoruz.
ÖNE ÇIKANLAR