Kendi iç sahanın en tarihi maçlarından birine çıkarken, biraz zorunluluktan, biraz da seçenek olmamasından dolayı pas değil, güce kuvvete dayalı bir takım kurmak zorunda kalacaksın... Ama rakip, iş güce kuvvete kaldığında senden daha önde... Teknik yetersizliğini oraya buraya atlayarak kapatmaya çalışan Barış ile deparı çoktan tükenmiş, şutu ise asırlar önce tarih olmuş Ayhan'la pas üretip gol kovalayacaksın. Hiç olmamıştı ki dün olsun... O zaman tek dayanak noktası kalıyor ki, o da "mekânın oynatması" bu takımı. İlk yarıda Emre Çolak boyunu aşıp, tüm güzelliklerde var oldu. Cana çok dirençliydi. Culio etkiliydi. Yekta ise 10 dakika sonra alıştı ortama ve birkaç harekette bile kalitesini gösterdi. Bir de Sabri dikkati çekecek kadar iyiydi... Sivasspor ise bu tür maçlarda hep yaptığını yaptı ve oynamaktan çok "yıldırmak" üzerine bir oyun anlayışına gömüldü. İyi ve kalabalık savundu. Sevimsiz olmayı göze alacak kadar da katıydı... İkinci yarıda şartları biraz daha zorlayan Galatasaray etkisini değişiklerle öne doğru taşıdı. Ama ne zaman ki Sivasspor"un inanılmaz bir gol şansını Ufuk'un muhteşem bir refleksi önledi ve arkadan Kamanan boşalan kaleye golü atamadı, işte orada maç döndü. Ülkenin son haftalarda "en iyi forvet arkası stoperi (!)" olan Servet, öndekilerin yapamadığını yaptı ve tarihe geçti. En çok onun hakkıydı tarihi gol... Oyun gelecek vaat etmiyor incelikten ve sistemden yoksun olduğu için ama "yeni mekân"ın oluşturduğu hava çok şeyler vaat ediyor. Maçı alan "mekân" oluyor...