Beklenen o gün geldi…

A -
A +

“Kalbim küt küt atmaya başladı. Ayaklarımı sürüye sürüye kapıya doğru yürüdüm...”

 

 

 

Yetiştirme yurdunda büyüyüp anneme sonra da babama kavuşmamla ilgili yaşadıklarımı anlatmaya devam ediyorum. Babam benimle iletişimini anlatıyordu:

 

“Hayır, telefondaki ses emekli arkadaşların sesi değildi… Bu bir genç sesiydi… Ve benimle görüşmek istiyordu.

 

-Necdet Beyle mi görüşüyorum?

 

-Evet.

 

Ben de Demirhan…  Tokat Erbaa’dan…

 

Mahmur gözlerim biraz daha açıldı. Çünkü görüşmek isteyen genç, ismini söylediğinde bir tuhaf oldum. Beynim bir anda geçmişin küf bağlamış hatıra dehlizlerine yol almaya başladı… Şaşırdım, kekeledim. Ne cevap vereceğimi bilemedim… Ona hafta içi yoğun olduğumu ama dilerse cuma günü gelebileceğini söyledim. Telefonun ucundaki genç belli ki not alıyordu. Cuma günü geleceğini tekrarladıktan sonra iyi günler dileyerek telefonu kapattı.

 

Çok kısa bir görüşme olmuştu. Ama bu kısa zaman dilimi beni geçmişin çok uzun ve derin mazisine savurmuş, derin bir kuyuya atıvermişti. Çünkü... Yıllardır hem bulmak için tutuştuğum hem unutmak için uğraştığım o evlat ile buluşacağım “o an” cuma günü gerçekleşecekti.

 

Ve beklenen o gün geldi… Cuma sabahı… Yıllar üzerimden bir kamyon gibi geçerken hantallaşmış yaşlı bedenim yatakta öylesine yatıyordu. Gözlerim açıktı. Uyuyamamıştım. Telefondaki işittiğim o ses tonunu hatırlamaya çalıştım. En son bıraktığımızda bir buçuk yaşında çocuktu… Bu genç ses o çocuğun sesi miydi?

 

Onu salıncağa bindirmiş, fotoğraf çektirmiş ve elleri arkada öylesine uzaktan bakıvermiştim. Minicik bedeninden çıkan o tiz kahkahalar ile telefonda konuştuğum beyefendi aynıydı demek. Bir daha onu ne görmüş maalesef ne de sormuştum… Hayatımda güya ona dair hiçbir iz bırakmamıştım beynimde…

 

Ama işte aradan geçen bunca zaman sonra o benim izimi bulmuş ve benimle görüşmek için geliyordu… Bu görüşmeyi hayra mı yormalıydı, şerre mi? Bilemedim… Bu düşüncelerle kalktım yatağımdan… Terliklerimi giydim. Geniş ve kalın dolabı açtım. Eski kıyafetlerdi bunlar ama temizdi. İçinden birini seçtim. Özenerek giydim... Sonra çalışma masama oturdum. Yarım bıraktığım eskizlere baktım. Birisinin üzerinde oyalanmaya başladım… Ressam olduğum için eskizlerdeki çizgilere yoğunlaştım. Karaladım, karaladım. Ta ki simsiyah olana kadar... İçimdeki ufunet, kapkara kâğıda yansımıştı âdeta.

 

Ve işte mukadder an… Kapı zili çalıyordu. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.