"Bu iyiliğinizi hiç unutamam"

A -
A +

“Buraya yemek için değil, sabaha kadar vakit geçirebilmek için sandalyenin hatırına gelmiştik...”

 

 

 

Asker, benimle ilgili hatırasını şöyle anlattı:

 

"Sizin bölüğünüze ilk geldiğimiz günlerdi ve ben hastalanmıştım. Eğitim molasında bir duvarın dibine çökmüş vaziyette iken siz oradan geçiyordunuz. Sizi görünce ayağa kalktım ama siz benim hâlimden hasta olduğumu anladınız ve 'neyin var asker?' diye sordunuz. 'Hastayım komutanım' deyince de 'niye viziteye çıkmadın?' dediniz. 'Komutanım vizite onbaşısına söyledim ama o bana ‘bugün çok sayıda viziteye çıkan var, bu kadar adamı götüremem’ dedi, beni yarın çıkaracakmış' dedim. Siz de celallendiniz ve 'hastalığın da sırası mı olurmuş?' diye söylendiniz. Onbaşıyı çağırıp beni onunla acil viziteye gönderdiniz. Doktor ilaç verdi ve gerçekten hasta olduğum için de istirahat verdi. Koğuşta yatıp dinlendim, hastalığım da geçti, iyiliğinizi unutamam komutanım...”

 

Benim hatırlayamadığım ama onun hiç unutmadığı bu hatırayı anlatmasından sonra bize yemek ısmarlamak için ısrar etti. “Buraya yemek için değil, sabaha kadar vakit geçirebilmek için sandalyenin hatırına gelmiştik” deyince, “o zaman çay getireyim” dedi. Bunu reddedemezdik ve sabaha kadar şen şakrak sohbet ile çay içtik. Vakit gelince de helalleşip ayrıldık...

 

Tatvan’a gelişim Keşan’da beraber görev yaptığım çok sayıda askerimle karşılaşmama sebep oldu. Bitlis’te, Diyarbakır’da, Nusaybin’de tesadüfen birçok askerimle karşılaştım. Benim Tatvan’a geldiğimi duyup Diyarbakır’dan taa Tatvan’a sırf beni görmek için gelen bir askerim vardı. Ayrılırken de “yolunuz Diyarbakır’a düşerse mutlaka beklerim” diye gönülden davet etmişti.

 

Ben de yolum düşüp Diyarbakır’a gittiğimde bu vefalı askerim, ziyaret etmeme öyle sevinmişti ki... Gece bırakmadı. Ailemle birlikte bizi misafir ettiğinde nasıl hürmet edip ikram edeceğini şaşırdı...

 

Ertesi gün bizim ayrılma saatimiz geldiğinde evlerinin önünün miting meydanı gibi kalabalık olduğunu hayretle gördük. Bütün komşuları ve akrabaları benim askerime, askerde iken komutanlık yapmış olan beni merak ederek görmeye gelmişlerdi. İnanın çok duygulandık, zor ayrıldık. O yıllarda cep telefonunun adı bile yok, fotoğraf makinesi de bizde yok. Askerim ayrılmadan önce hatıra fotoğrafı çektirmek için hemen yakındaki fotoğrafçıya gitmemiz için ısrar etti. Peki dedik ama bu kez dükkândaki fotoğrafçı “komutanım!” diye ayağa fırlamasın mı? Nasıl şaşırdım, nasıl sevindim anlatamam... Anadolu insanı böyle vefakâr oluyor...

 

     Elvan Küçük-İstanbul

 

 

 

 

 

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.