"Soruyorum çocuklara; karadan gelmemiş, denizden de gelmemiş. Peki nasıl girmiş Türkiye'ye?!."
Afganistanlı Seyyid Muhammed Muhyiddin Bülbül Kâri, yani "Bülbül Hafız", Sovyetler Afganistan'ı işgal edince ailesini ve çocuklarını alelacele Pakistan'a göndermiş. Ya kendisi? Kendisi bu zulme ve hasrete dayanamayıp kısa bir süre sonra üzüntüden vefat etmiş. Çarpışmalar esnasında zorlukla Mezar-ı Şerif'te defnetmişler, Allah rahmet eylesin.
Daha sonra Hacer Teyze dedi ki:
"Gel kulağına ezan oku."
"-Yahu sizinkiler okusun..."
"-Yok sen okuyacaksın!"
Kulağına ezan okudum, kamet okudum. Ondan sonra onlardan ayrıldık. İşte bu Serdar, yıllar sonra liseyi başarıyla bitirdi. Sonra imtihana girdi, Konya Selçuk Üniversitesi'ni kazandı ve Endüstri Mühendisliği Bölümünü başarıyla bitirdi. Geçen sene Konya'ya üniversite öğrencilerine Türk Dünyasıyla ilgili bir konferans vermeye gitmiştim. Sözlerime başlarken; "Serdar, dedim. Burada mı bizim Serdar?" Serdar oradaydı... Şimdi, dedim... Arkadaşlar, bu Serdar Konya doğumludur ama muhacirdir... Soruyorum peki sizlere, bu Serdar hem muhacir ise hem de Konya'da doğdu ise buraya nasıl geldi? Kaçak gelmiş Türkiye'ye, kaçak yani kanunen... Ama havadan gelmemiş. Soruyorum çocuklara; karadan da gelmemiş, denizden de gelmemiş. Peki nasıl girmiş Türkiye'ye?
Herkes susuyordu. Dedim ki: "Ya hepiniz üniversite talebesisiniz, bilmez mi insan bunun nasıl geldiğini Türkiye'ye? Nasıl gelmiş buraya?"
Sonra dedim ki, annesinin karnında gelmiş. Sonra oradakilere anlattım bu hatırayı.
"Serdar'ın kulağına ezan okudum" dedim. Ve kulağına ezan okuyunca adını da Serdar olarak verdim. Ama elhamdülillah ki Serdar okuyup mühendis olarak benim yüzümü ak etti" dedim...
Sabah namazını beraber kıldık. Serdar imam oldu bize, namaz kıldırdı. Son senesiydi. Bu yıl mektebi bitirip Endüstri Mühendisi oldu.
Bir gün annesi oradan aradı beni telefonla:
Numan abi "Müjde müjde!.. Bir zamanlar burada kulağına ezan okuduğun Serdar, Endüstri Mühendisi çıktı, ben de törene geldim" dedi...
Şimdi Bursa'da bir fabrikada işe başladı, çalışıyor Serdar. Türk vatandaşı da oldu, Yıldırım soyadını aldı. Netice itibariyle o çocuk şimdi pırıl pırıl bir genç; hem İslamiyet'i biliyor, hem de millî şuura sahip. Ben de zaman zaman bu güzel hikâyeyi anlatıyor ve; "Bakalım ileride nelere vesile olur, gelecek ne gösterir bilinmez" diyorum.
Numan Aydoğan Ünal-İstanbul