“Zihnimdeki tüm hatıraları zorluyorum. Bölük pörçük görüntüler hafızama konuyor ama...”
Yetiştirme yurdundaki hatıramı anlatmaya devam ediyorum.
Müdür beyin odasından çıktığımda zorluyorum yeniden çocuk beynimi… Zihnimdeki tüm hatıraları zorluyorum… Bölük pörçük görüntüler hafızama konmaya başlıyor… Hayal meyal hatırladığım bir kadını zihnimde tanımaya çalışıyorum…
Elimden tutuyordu… Göz göze geldiğimizde de sürekli yüzüme gülümsüyor ve kulağıma bir şeyler fısıldıyordu… Öpüyor kokluyordu… Ardından koluma tükenmez kalemle bir saat çiziyordu… Sonra…
Sonra bu silüet gittikçe silikleşiyor ve o gülümseyen muhayyel çehre, nokta nokta kayboluyordu.
Gözlerimi kırpıştırdım. Of… Yok… Yok işte…
Ya babam? Babamı da hiç tanımadım. Hayatta babam var mı, onu da bilmiyorum. Yaşıyor ise kim bilir nasıl biri? Yüzünün şekli, boyu posu, konuşması, giyimi kuşamı, zevkleri, davranışları…
Ya babam yoksa?
O zaman zaten hiçbirinin bir anlamı yok… Zaten önemli değil…
Peki ben niye buradayım? Kendimi bildim bileli bu dört duvar arasındayım… “Yetiştirme yurdu” diyor dışarıdaki insanlar buraya…
Biz ise bu dört duvar arasındaki arkadaşlarla birlikte, bize bakıcılık yapan görevli kimselerin yönetiminde yaşıyoruz…
Bize sunulan bu hayatı oluşturmada bizim hiçbir rolümüz yok. Her evde bir anne ve baba vardır kardeşlerden başka… Burada kardeş olmasa da kardeş gibi arkadaşlar var… Bakıcılar değil, öğretmenler var, hemşireler var, okul müdürü var… Hepsi var… Ama “anne” ve “baba” yok…
Çünkü burası bir yetiştirme yurdu. Bize de “geniş bir aile” diyorlar ama esasında geniş bir aile değil, yurt müdürü, öğretmenler, görevli personel ve biz sahipsiz ve kimsesiz çocuklardan oluşan bir topluluğuz…
Evet, dışarıdan bakıldığında “aile” gibiyiz. Yedi ve on sekiz yaş arası annesi ve babası ile birlikte bulunamayan insan topluluğundan bir aile…
Yurt müdürüne biz “baba” diyoruz.
Hani ailenin en tepesindeki kişidir kendisi... Baba şefkati verdiğinden değil, otoriteyi temsil ettiği için böyle söyleniyor olmalı… Bütün yetimhanelerde müdüre “baba” derler.
Yazısız bir kuraldır bu. DEVAMI YARIM
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...