“Tarihin tekerrür etmemesi için millet olarak başımıza gelenleri iyi tahlil etmeliyiz...”
Tarihin en hüzünlü asırlarından birisi de 19. yüzyıldır diyebiliriz. Osmanlı Devleti’ni yıkmak isteyenlerin tarih sahnesinden silmek isteyenlerin bu emellerine binbir hile ve iş birlikçi ile kavuştuğu ve Müslüman Türk milletinin acı ve gözyaşı asrıdır...
1. Cihan Harbi sonrasında 22 Ocak 1919 senesinde, Kahramanmaraş ve Maraş halkı Fransızların işgal girişimi ile karşı karşıya kalmıştı. Bu işgal teşebbüsünde, Fransızların bir kısım yerli azınlıkla hareket ettikleri bilinir. Onlara da burada onlar için Maraş, Çukurova, Antep ve Urfa’da büyük bir devlet kuracakları vaadi verilmişti... Onlar da bu vaatlere kanarak Fransızların maşası olmaktan kendilerini kurtaramamışlar bu sebeple Batılı devletlerin kışkırtması ile Anadolu'da Müslüman ahaliye karşı çok büyük katliam, vahşet ve zulümler yaptılar; yakmadık, yıkmadık yer neredeyse bırakmamışlardı... İşte bu işgal girişimine destek verenlerden Maraş’ta Kuyucak Mahallesi'nde oturan çok zengin Hırlaklıyan, Fransızlar için karşılama töreni yapmıştır... Bu tören öncesi hazırlıklar yapılırken; Atoluğu (Duraklı) meşhur mahallemizin, kenarında gecekonduda ikamet eden Abdallardan, davulcu/zurnacı Halil’e de bu törende, mesleğini icra etmesi için teklifte bulunurlar... Bu vatandaşların Hindistan taraflarından geldiği söyleniyor. Geçimlerini, kırlarda, bayırlarda topladıkları ağaç dalları, kamış gibi bitkilerle sele, sepet ve Maraş'a has tarhana sermek için çığ yaparak sağlarlar. Hatta bizim çocukluğumuzda çocukları sünnet de ederlerdi... İşte Abdal Halil'in bu teklife verdiği cevap çok enteresandır. Der ki:
"Şu davulun içini altın ile doldursanız, ben bu işte yokum! Çünkü bu iş başka şeye benzemez. Din bahsidir (din konusudur.)” Yani Abdal Halil demek istiyor ki: “Ey Hırlaklıyan! Sen zengin olmuşsun ama benim gibi bir garibanı para ile satın alamazsın. Bizim Maraş halkıyla komşuluğumuz vardır. Töremiz inancımız, kültürümüz farklı olabilir ama bizler birbirimizi tanır, karşılıklı olarak hak ve hukukumuza saygı duyarız. Senin gibi diasporalar ise kendi çıkarları peşinde koşmaktadır. Ama siz düşmanlara inanıp aldansanız da bu memleketi kimselere bırakmazlar... Dosta hüsnüzan edilir, düşmana değil...”
Saîd Yolaçan