Hiç helva yemez miydiniz?

A -
A +

“O yıllarda gaz, tuz ve bez dışında para ile aldığımız bir şey yoktu; desem yalan değil.”

 

 

 

Antalya’ya bağlı Akseki ilçesinin tarihsel bir köyü olan Gödene’deki çocukluğumla ilgili unutulmaz hatıralarımı paylaşmaya devam ediyorum...

 

Sığırlarla yük hayvanlarımızı yazdan hazırladığımız saman ve kuru ot olan halkamsı burmalarla doyururduk. Onlar sayesinde parayla et, süt, yoğurt, ayran, peynir, tereyağı da almazdık; yumurta da… Hele hele suni gübre kullanmayı bırakın, sözünü bile işitmemiştik. Hayvanlarımızın ürettiği yerli ve doğal gübre yetiyor da artıyordu bize.

 

Onlar sayesinde tekerlekli ve motorlu hiçbir taşıta da gerek duymadık. Doğrusu ya onların bu iyi yürekli dostluklarına karşılık biz de görevlerimizi yaptık. Söz gelişi eşeğimizi sık sık tımar eder, eskiyen nallarını o söylemeden yenileriyle değiştirirdik. Sırtına uygun bir semer yaptırırdık mutlaka. Semersiz üstüne binmez, yük de vurmazdık. Onca yıl birlikte olduk da ısırmaya da kalkmadı eşeğimiz, tekme atmaya da… O bir hayvandı çünkü. Kusura bakmayalım kimi hemcinslerimiz gibi nankörlük yapmayı aklına bile getirmezdi!

 

Keçilerimizi her akşam yeşil makilerden sunduğumuz “purç” denen yiyeceklerle nasıl mutlu ediyorsak; ineğimiz ve eşeğimizin de samanlarına kendi yetiştirdiğimiz arpadan az miktar karıştırarak zevkle yemelerini sağlıyorduk.

 

Gaz, tuz ve bez dışında para ile aldığımız bir şey yoktu; desem yalan değil. “Ya çay, kahve, şeker… tütün” mü dediniz? Yoktu öyle bir alışkanlığımız. Çocukluğumda girmedi bunların hiçbiri evimize. “Helva sevmez, helva yemez miydiniz?” diye sordunuz, öyle mi?

 

Sevilmez olur mu helva! Severek yerdik elbette.

 

“İşte şimdi olmadı! Şeker olmadan nasıl pişermiş helva?” deyip faka bastırmak istediniz beni ama yanıldınız yine. Çünkü pekmezle yapardı annelerimiz helvayı, pekmezle… Yaz boyunca dut ve üzümden kendi yaptığımız, toprak küplerde sakladığımız pekmezle…

 

Sokakta ağzını şaplatarak şeker ve çikolata yiyen bir çocuk da görmedim; bisiklete binen de…

 

Futbol topunu bırakın, zıplayan lastik topu da yoktu kimsenin; araba, bebek, balon gibi bir oyuncağı da… Dolayısıyla üç aşağı beş yukarı hep aynı yaşadığımızdan, birçok arkadaşım gibi kıskançlık denen şey hiç mi hiç gelişmedi bende. En büyük eksiğimden biri de budur işte...

 

Hüseyin Erkan

 

 

 

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.