Meşhet şehrinde yaşadığım unutulmaz hatırayı anlatmaya devam ediyorum... Konsolosluk görevlisi diyordu ki:
“Sor bakalım dertleri nedir?”
Ben Türkmence, Özbekçe, Farsça, Rusça ve Urduca (Pakistan, Hindistan dili) dillerini yeterli seviyede bilirim. Konsolosluk görevlisi ile de Urduca konuşmuştum. Rica üzerine sordum:
-Derdiniz nedir amcalar, anlatın hele?
Amcalar Doğu Türkistan Türklerindendi. Birisinin ismi Ahmet 80 küsur yaşında. Yanında Hacı Raşit isminde 50 küsur yaşında oğlu da vardı. Üçüncü amca ise Hacı Tohtamurat, o da 80 küsur yaşında. Dediler ki:
-Çin’de iki yüz milyondan fazla Müslüman yaşar. Her sene dört bin kadar Müslümana hac izni çıkar. Biz ise 'turistik' amaçlı olarak kendi imkânlarımızla ülkemizden çıkıp Sudi Arabistan’a gittik. Orada Hac farizasını yerine getirdik. Yine aynı şekilde dönmek üzere niyetlendik ama dönüşte “pasaportta yer alan hac ziyareti bize belki ülkede sorun olur” diye yeni pasaport çıkartma düşüncesindeyken dönüş yolunda pasaport haricinde her şeyimizi çaldırınca Meşhet şehrinde kalakaldık.
Üstümüzde pasaportumuz, elbisemiz ve birkaç bidon zemzem suyundan başka bir şey kalmadı. Bir otele sığındık. Sağ olsun bize lobide bir kimse merdiven altında bir yer gösterdi. İki haftadır orada otel müşterilerinden artan yemeklerden bize getiriyor. Kimse dilimizi bilmiyor, kimseye derdimizi anlatamıyoruz.
Şimdi bu Pakistan konsolosluğunu bulabildik. Bize buradan bir haftalık transit vize vermelerini, Çin’e sınır olan Pakistan üzerinden kara yolu ile ülkemize dönmek istediğimizi anlatmak istiyoruz. Fakat bizi kimse anlamıyor. Bugün dördüncü gün. Allah rızası için bizi anlatsanız da bir haftalık transit vize verseler...
Konu anlaşılmıştı. Hac farizasını yerine getirebilmek için nice zahmetlere, tehlikelere, sıkıntılara katlandıklarını gözyaşları içinde dinlediğim bu insanlara yardım etmeli, dualarını almalıydım.
Ağlaşmalar, sarılmalardan sonra amcalarla birlikte geri salona döndüm. Sırada bekleyenler bayağı azalmıştı. Merakla bekleyen konsolosluk görevlisine durumu anlatırken ben de ağlıyordum. Konsolosluk görevlisi üç hacının hâlini anlayınca o da gözyaşlarını tutamadı. Amcalara bir müddet baktıktan sonra pasaportlarını aldı. “Sizler biraz bekleyin” diyerek içeri gitti. DEVAMI YARIN