“Sonumun yaklaştığını hissediyordum. Yeşilliklerden uçurumun boyutunu bilmiyordum”
Sinop’un şirin ilçesi Gerze’de hemen herkesin evcil hayvan besleme tutkusu vardır. Sabahları hayvanların yularından tutar gezmeye götürürler yuları asla ellerinden bırakmadan...
Geçen gün bir hanım kızımız şık kıyafetiyle köpeğini gezdirirken ben espriyi yapmak anlamında “eyvah” demiştim. O da espriyi anlamıştı. O arada hayvan yola pisledi. Sahibi hemen poşetten kürek çıkarıp o pisliği alıp poşete koydu. Ben de kendisine “Bu kıyafette bu yaptığın temizlik işi zoruna gitmiyor mu?” dediğimde “Ben zevk için hayvan bakıyorum, faturasını insanlara ödetemem” demişti.
Bir başka gün de İskele Camii yanında oturan bir gencin yanına bir köpek geldi. Kafasını gencin kucağına koydu. Genç onu okşadı, ağzını burnunu kokladı hatta öptü. Bu davranışa şaşırdım ve sordum:
“Köpek senin mi?”
“Hayır ama köpek beden diliyle sevgiye ihtiyacı olduğunu belirtti” dedi genç.
İçimi bir merak aldı... İnsanların hayvanlara olan sevgisini anladık. Acaba insanlar olarak birbirlerine sevgisi saygısı yardımlaşması olmaz mı? Olsa ne iyi olmaz mı?
Aynı gün eve gitmeye karar verdiğimde sahilden 150 basamaklı merdiveni değil de Zenginler Sitesi’ne kestirmeden çıkan yeşillikler içinde bir yolağı tercih ettim. Her tarafı maki türünden ağaçlarla ve otlarla kaplıydı. Güç bela site avlusuna ayağımı attığımda sağ ayağım dikenli böğürtlenler arasına giriverdi. Dengemi kaybettim. Hızla uçuruma, dikenlerin arasına doğru yuvarlanacaktım. Sonumun yaklaştığını hissettim. Çünkü yeşilliklerin örttüğü uçurumun boyutunu bilmiyordum.
O esnada avluda bir kadını gördüm ve ondan yardım istemeyi düşündüm ama bir bayandan yardım istemenin şık olmayacağını düşünerek vazgeçmiştim ki hanımefendi de beni görmüş ki derhâl koşarak yardıma geldi. Üzerinde yazlık kolsuz bir kıyafet vardı. Kıyafetsiz kolunu hiç aldırış etmeden dikenli böğürtlenlerin içine daldırarak son anda sağ elimi yakalayıp yukarı çekmeye başladı. Biraz gayret de ben gösterince kurtarıldım.
Hanımefendinin kolu ve benim birçok yerim kan içinde kalmıştı. O hâlde bile bana “Senin kolun çok fena pansuman yapayım da öyle git” demişti. Keşke pansuman yaptırsaymışım. Çünkü teşekkür etmek için ertesi gün kızımla ziyaretine gittiğimizde oturduğu yeri bulamadık. Minnet duygumu arz edemedim. O gün bir kez daha idrak ettim ki mertlik, cinsiyet işi değil cibilliyet işidir.
Mustafa Ali Mahdum
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...