Kullanma suyumuzu yandaki çaydan alıyorduk da içme suyumuzu nereden karşılıyorduk? “Akarsu pislik tutmaz” anlayışıyla o da mı o çaydandı acaba? Düşünüyorum da şimdi, hiç de kolay bir iş değilmiş, 35 kişilik bir öğrenci kampını 10 gün yönetmek. Nasıl cesaret edip de göze almış bunu, Musa öğretmenimiz? Üstelik tek başına…
Gerçekten de böyle bir sorumluluğu almak, üstelik hiçbir mecburiyeti yokken gönül rızasıyla almak, her babayiğidin harcı olmasa gerek. En başta o bir köy çocuğu olmasaydı, o yıllarda okuyup zorlu engelleri aşarak başarıya ulaşmanın doyumsuz mutluluğunu tatmasaydı, göze almaya cesaret edebilir miydi böyle bir sorumluluğu?
Onu iyi bir insan, sevilen bir öğretmen, başarılı bir eğitimci yapan en önemli özelliği neydi, biliyor musunuz? Sevgi… Evet, sevgi… Mesleğini de seviyordu o, öğrencilerini de… Üstelik yapmacık bir sevgi değildi onunkisi. İçten mi içten… Candan yürekten… Hatalı da olsak, bizleri sabırla, anlayışla dinlerken bile eksik etmezdi yüzünden gülümsemeyi.
Olduğumuz gibi kabul ediyordu o bizleri. Nasıl ki her birimizin boyu, kilosu farklı; saç, göz ve ten rengimiz farklı ise yeteneklerimizin de farklı olduğunun şuurundaydı... İş Bilgisi derslerinde kimimiz ağaç işlerinde daha başarılıydık, kimimiz metal işlerinde… Kimi arkadaşlarım öyle güzel kitap ciltlerdi ki, bakmaya doyamazdık.
Ben mi? Benim öne çıkmış bir yeteneğim yoktu İş Bilgisi derslerinde. Dahası resimde de beden eğitimde de… Ama biliyordum ki, en yetenekli arkadaşlarım kadar beni de severdi öğretmenimiz. Her öğrencisine olduğu gibi benden de esirgemedi hiç güler yüzünü, tatlı dilini.
Asıl branşı İş Bilgisi dersiydi ama Beden Eğitimi dersimize de girmişti iki yıl kadar. Hatta asıl branşı beden eğitimi olan birçok öğretmenden bile daha başarılıydı bence. Neden diyeceksiniz? Biliyorduk ki seviyordu o hepimizi. Söylediklerini anlamamış, gösterdiklerini yanlış anlamış olsak bile kızmadan bir daha anlatır, bir daha gösterirdi. Kızmaz, bağırmaz, bizi üzecek kötü bir söz çıkmazdı ağzından hiç.
Sevilmez mi böyle bir öğretmen? Koşa koşa, coşkuyla gidilmez mi dersine onun?
İşte bu tatlı mı tatlı öğretmenin gözetiminde ilk kez 10 gün deniz kıyısında yaşadık Antalya’da. Dolayısıyla birçok arkadaşım gibi yüzmeyi de o kampta Musa öğretmenim sayesinde öğrendim ben. Birçok öğretmenim gibi onu da; bu teklifini onaylayıp bize bu imkânı sağlayan okul müdürümüz Enis Beyi de sevgiyle, saygıyla anarım hep.
Hüseyin Erkan-Dilem Yayınevi