“Bir şey katmıyoruz. Doğal hâlde çayırda merada yayılıp gelen hayvanlardan sağılıyor...”
Son yıllarda gıdalar üzerine neler yazılıp çiziliyor. Kimler çıkıp televizyonlarda bilgelik yapıyor... Hepsinin anlatmak istediği konu şu değil mi? Gıda güvenliği, gıda temizliği, gıdanın sağlıklı olması...
Öyleyse bu okuduklarım bu dinlediklerim niye yoruyor benim beynini. Niye onları dinlerken okurken kafa karışıklığı yaşıyorum. Niye bize yiyeceğimiz iki lokmayı erişilmez ulaşılmaz büyük emeklerle elde edilir şeklinde sunuyorlar ki?
İnanın temiz gıda sağlıklı gıda diye bir başlayın konuya saatlerce bilimsel(!) açıklamalar dinlersiniz zaten yarısından sonra da uykunuz gelir. Bakın ben size bu işin kolay hâlini anlatayım yaşadıklarımdan...
Yıllar önce bir film çekimi için bir gün Amasya’ya gidecektik... Buradan giderken tanıdığımız hürmet ettiğimiz bir Hüseyin Ağabey vardı. Amasya’da bir tanıdığına selam söyledi. Onu ziyaret edersiniz dedi. Biz de gittik selamı götürdük. Ne var ki hane sahibi “sizi ağırlamadan göndermem” dedi. Ah bu Anadolu insanı... Yemekler içmekler hepsi birbirinden nefis yiyecekler. Derken sofrada bir de yoğurt vardı. Arkadaş aradan yıllar geçti onun tadını hâlen unutamıyorum. Dayanamadım dedim ki:
“Abi ya bu yoğurt ne kadar leziz ne kadar güzel kokuyor parfüm gibi nasıl böyle tat veriyorsunuz?”
Gülerek dedi ki:
“Abi biz ineklerimize çayırda yayıldıktan sonra bahçede yere dökülen çürümeye yüz tutan elmaları yediriyoruz. Sütünün ve yoğurdun kokusu ondan böyle güzel.”
Yine bir gün de İsviçre’ye giden bir hanımefendiden dinlemiştim. Kendisine orada iken bir bardak süt ikram etmişler. “Sütü içtim” diyor kadın şaşırıyor: “Şeker gibi tatlı... Şaşırdım bu ne kadar güzel ne kadar tatlı bir süt böyle. Buna siz ne katıyorsunuz?”
Diyorlar ki: “Biz bir şey katmıyoruz. Doğal hâlinde çayırda merada yayılıp gelen hayvanlardan sağılan süt.” Diyor ki: “Yapmayın Efendim, ben gıda mühendisiyim. Ben sütün nasıl olduğunu bilmem mi?” Bunun üzerine şöyle cevap veriyorlar:
“Efendim biz bu inekleri severek besliyor büyütüyor ve sağıyoruz...”
Galiba biz doğallığı yaşamıyor fark etmiyor edebiyatını yapıyoruz. Oysa doğal hayat bir adım berimizde bizi bekliyor...
Rumuz: İ. Ö.
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...