“Sen bana babamın adını söyle”

A -
A +

Yetiştirme yurdunda büyüyüp anneme kavuşmamla ilgili yaşadıklarımı anlatmaya devam ediyorum:

 

-Ben senin annenim… Sen de benim birinci evliliğimden olan oğlumsun. İlk çocuğumsun…

 

Bu kelime, hayatım boyunca duymak için neler vereceğimi söylediğim bir kelimeydi… Çocukluktan çıkmış olsam da bir çocukluk dönemi boyunca duymaya hasret kaldığım kelimeydi…

 

“Annem”

 

“Oğlum”

 

“Annem”

 

Başladık birbirimize sarılıp ağlamaya. Şimdi artık ben de ağlayabilirdim… Annem de bana sarılıp ağlarken annelik duygusunu olanca yoğunluğuyla beni kucaklarken yaşayabilirdi…

 

Oh be… Şimdi taşlar yerine oturmuştu işte… Hiçbir şey sormama gerek kalmamıştı…

 

Düğmenin biri doğru iliklendiğinde her şey yerli yerinde oluveriyordu…

 

Evet, Ziya Amca dediğim de aslında dedemdi… Yani annemin babası… O da çekindiği için bana kendini “amca” olarak tanıtmıştı… Ve annemin evdeki iki çocuğu benim üvey kardeşlerimdi… Enişte Bey dediğimiz Kemal Bey de üvey babam oluyordu…

 

O zaman anneme bir soru sorma hakkım doğuyordu:

 

-Anne hepsi tamam iyi güzel de o zaman benim öz babam kim? Yaşıyor mu? Yaşıyorsa onunla da tanışmak isterim.

 

-Telefonu var, babanla da görüşürsün elbet, dedi…

 

Sonra tembih etti:

 

-Bu konuştuklarımız bir müddet aramızda kalsın… Bilenler bizi yine abla kardeş bilsin olur mu oğlum?

 

-Tamam anne… Sen bana babamın adresini ver. Bir de adını söyle.

 

-Babanın ismi Necdet, telefonu da şu…

 

Şimdi geçmişimle hesaplaşma vakti gelmişti… Hesaplaşma derken kavga etme değil… Taşların yerli yerine oturması vakti… Aradım elbette babamı… Ama ilkin onu aradığımda onun neler yaşadığını babamın kendi ağzından dinleyelim:

 

“Telefon sesi kulağımı çimdiklediğinde uzandığım yatağımdan doğruldum. Bir iki nefes aldım. Yorgun gözlerle yatağın hemen ucunda çalışma masasının üzerindeki telefona çalmaya devam ediyordu.

 

Yatağın altında beni, sadık bir köpek gibi bekleyen terliklerimi aradım. Oradaydı. Sandalyeye yaslanmış geceliğimi hafif bir hareketle üstüme geçirip kalktım…

 

Çalışma masasının yanı başındaki sandalyeye kendimi bırakırcasına oturdum. Düşündüm:

 

“Mutlaka emekli bir arkadaş arıyor olmalı. Beşiktaş’taki çay bahçesinde benim gibi yaşlı biriyle kim bilir ne lakırdı edecek yaşlı bir arkadaş.” Bu duygularla telefonu açtım. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.