“İşkencenin her türlüsünü seyrediyordum suratsız bir ifadeyle aynaya bakarken...”
Sabrı zamana emanet ettim. Aşkı örttüm, belki sahtelikle bezedim. Ürettiğim bahanelerden erittim yıllarımı. Gizleyip sakladım en derin duygularımı. Ayrılık vakti çattığında çattım kaşlarımı. Eğilen başımı kaldırdım güçlükle. Buldum kendimi uçuruma götüren düzlükte. Kimseler yoktu etrafımda. Değerlendirdim bir başıma, ıssız zihnimle. Gözlerimden niye geliyordu yaşlar? Neden zulümle sarıyordum her tarafımı? Mutluluk için akacak yaşlar niçin ızdıraplar arasında çaresiz kıvranırken yağmur gibi yağıyordu üstüme? Kimsenin yağmurundan etkilenmezken, kendi yaşlarım sırılsıklam yapıyordu beni. İşkencenin her türlüsünü seyrediyordum suratsızca aynaya bakarken. Acıların en çilelisini izliyordum bütün çıplaklığıyla. Kelimelerin anlamsız olduğunu biliyordum sesli bir kalabalık içinde. Ben de konuşmak istiyordum ben de sevilmek istiyordum! Kurtulmak istediğim kelimeler çekiştiriyordu yakamdan. Yırtıyorlardı teker teker parçalarımı canice. Bu hezimet bitince kim kalacaktı geride? Asabiyetin uç noktasında benliğime söven mi, kibrin tavan yapmış hâliyle herkesten yüz çeviren mi, aşağılayıcı cümlelerle kendini küçümseyen mi yoksa diz boyu rezilliğin bilinmesinden çekinen mi? Kimdim ki böylesine boyumu aşan mevzulara kafamı yoruyordum. Hayır, diğerlerinin amacı neydi? Yalnızca boş insan kalabalığıydı. Olamaz, ne ara bu kadar sert konuşmaya başlamıştım? Ne ara acımasızlaşmıştım? Düşüncelerimin üstünü örtmem lazımdı aksi takdirde kaynaşamazdım. Rezil olur yerin dibine girerdim. Gerçi daha nasıl iğrençleşebilirdim? Aralarına girmek için kimin rolünü çalmalıydım? Ne denli dönüşebilirdim başka birine? Kendimi bozmak için daha ne kadar uğraşabilirdim? Sanırım hiçbir zaman kopamayacaktım asıl kimliğimden.
Madem öyle bırakayım gitsin dedim. Akışın içinde dönen çarkım yenilensin. Akışın içinde kaybolan hayatım sabır ve ısrar çelişkisinde kavrulup dursun. Feleğin cilvesini yutmuştum ama en azından bir sonuca kavuşmuştum. Kafamdaki her şeyi girintili çıkıntılı bir yola koymuştum. Takdirden öte yol olmadığını her zerreme okutmuştum, terk edip hülyalarımın aldatıcılığını…
Şimdi ise kapkara yağmur bulutlarının arasından yüzüme vuran tertemiz ayla aydınlatıyorum kalbimi. Döküyorum sıcacık güneşle yıpranan derimi. Sonunda sabrımı zamana emanet ettim güvenerek, hayırlısını diledim severek…
Mehmed Tuncer
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...