“Tamam kızım üzülme”

A -
A +

“Yanımda çalışacak adam bulamadım. Marangoza gelip de çalışacak kimse yok.”

 

 

 

Marmaray’da tanıştığım yolcu yaşadıklarını anlatmaya devam ediyordu.

 

“Benim arabama çarpan kızcağız aracın kaza yaptığını belgelemeliymiş. Rapor lazımmış. Yani buna mecburmuş. Baktım çocukcağız telaş içinde, değmez üzülmesine. Hani derler ya cana gelmesin de mala gelsin. “Tamam kızım üzülme, yardımcı olurum. Tutanak tutarız” dedim.

 

Nasıl sevindi. “Amca Allah razı olsun. Böyle iyiler kaldı mı hayatta” dedi. Meğer direksiyonda iken amiri aramış. Bir iş sebebiyle bağırıp çağırmış. O stres o telaş ile kaza yapmış kızcağız. İşte amir olmak sadece bağırmak değil... Ama nerde... Neyse tutanağı tuttuk, fotoğrafları çektik. Kayıtlar alındı imzamı attım. Kızcağız teşekkür ederek gitti.

 

-Sizin araçta hasar var mıydı?

 

-Olmuş bayağı, tamponu indirmiş aşağıya. Araba biraz eski model. Kasko filan yok. Sanayiye götürdüm. Yirmi gün sonra gel dediler. Şimdi metroda Marmaray’da gitmeye başladık.

 

-Ama buralar ayrı bir dünya değil mi? Halkın çoğu sanki toplu taşıma kullanıyor.

 

-Sorma ben de onu düşünüyordum. Bu yaştan sonra direksiyonda yorulmaya gerek yokmuş.

 

-Emekli misin?

 

-65’i geçen sene doldurdum. Emekliyim.

 

-Nereden emeklisin?

 

-Ben marangozum... Aslına bakarsan niye emekli oldum biliyor musun? Yanımda çalışacak adam bulamadım. Marangoza gelip de çalışacak kimse yok. Tek başına yürütmek de zor. Yoruldum, ben de ne yapayım ‘bırakayım’ dedim.

 

-Marangozluk güzel bir meslek, nasıl olur?

 

-Öyle ama artık her taraf plastiğe yöneldi. Daha kolay daha pratik filan diye... Ağacın yeri bambaşka. Sağlık açısından dayanıklılık açısından filan ama maalesef talep azaldı...

 

-Şimdi emeklisin yani...

 

-Emekliyiz. Emeklilikle İstanbul’da yaşamak mümkün değil. Allah’tan iki dairem vardı. Onlardan aldığım kiralar bir de emekli geçinip gidiyoruz işte...

 

-Yenikapı’ya da geldiniz... Size hayırlı günler olsun...

 

-Size de...

 

Kırk yıllık dost gibi tokalaştık, o trenden indi ben yola devam ettim... Baktım insanlar hep tek başına. Kimse kimseyle konuşmuyor. İyi de biz bu yolcuyla tanışmıyorduk ki yarım saat öncesine kadar. Bir selam ile başlayıp kırk yıllık ahbap gibi muhabbet ettik. Yolun nasıl geçtiğini anlamadık...

 

 

 

Mehmet Ali İncecik

 

 

 

Ünal Bolat'ın önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.