“Kandilli’deki üç yılımda liseyi beraber okuduğum dört arkadaşım ziyaretime geldiler.”
TACEV Vakfı Kurucusu Rahmetli Fahrettin Tacar Abi bir gün radyo programında aile konusunda bir açıklama yapmıştı. Diyordu ki:
“Hayırlı günler. 1963 yılında Erzurum Kandilli ilçesine tayin oldum. Erzurum’un rakımı 2000 metre ve altı ayı karlı geçer diğer altı ay da elbiselerimizi çıkarmazdık. Ağustos ayında sırtımız ısınmadan sonbahar başlardı. Kandilli Erzurum’un 45 km batısında Karasu kenarında küçük bir yerleşim merkezi.
Kuzeyinde Taban Ovası alabildiğine geniş. Güneyde cılız Merdivenköy ve diğer köyler dağ eteğine sırayla yerleşmişler. Bu köylerde kavun, karpuz, elma, armut, üzüm, hele kabak ve patates pekâlâ yetişiyor.
Kandillinin doğusunda Haydariye boğazında dağların arasındaki derelerde alabalık, Karasu’da Çağdariş’te lezzetli sazan balıkları çok bulunur. Erzurum’da Taş Mağazalarda İbrahim Hakkı Hazretlerinin torunu Hacı Mesut Atalar’ı ve derin Osmanlı âlimi olan Horasan müftüsü merhum Mehmet Sıddık Efendiyi tanımıştım.
Kandilli’de iken bekârdım. Rahmetli annem babam nur içinde yatsınlar orada bana şenlik oldular. Beni yalnız bırakmadılar. Kandilli’de kaldığım üç sene içinde liseyi beraber okuduğumuz dört arkadaşım ziyaretime geldiler. Bunların ilki 1961 yılında insanlık ve vefakârlık timsali İhlas Holding Yönetimi Kurulu Başkanı Rahmetli Sayın Dr. Enver Ören Beydi. Deniz kuvvetlerinde yedek subaylığını yapıyordu. Gemileri görevle Trabzon’a gelmiş. Enver Bey de Trabzon’dan Erzurum Kandilli’ye kadar yalnız bizi ziyaret etmek için bir hediye ile teşrif edip sohbet ettikten sonra geri döndüler...
Diğer bir ziyaretçim lisede sıra arkadaşım Türkiye gazetesi Elâzığ Bölge Müdürü Akif Güler Bey. Diğer ikisi de Erbaa’dan mahalle komşum ve liseden arkadaşım İhlas Holding İnşaat Grup Başkanı Zeki Celep Bey ve Akif Aytekin Beyler. Bunlar, zamanın, paranın, makamın hiç değiştiremediği candan dostlar. Allahü teâlâ hepsinden razı olsun.
Kandilli’de benden daha yaşlı bir meslektaşım vardı. Nöbetleri benim nöbetlerime tesadüf ederdi. Bana çeşitli konularda birçok sualler sorardı. Bir deri bir kemik kalmış, sarı benizliydi... Mesaide uykusuzluk gözlerinden akardı. Sinirleri çok zayıftı. Değişik kahve ve gazinolarda sabahlara kadar kâğıt oynar çoğu zaman masa başından kalkıp mesaiye gelirdi.
Bir nöbetimde sorduğu suallere kalbini kırmamak için yüzüne karşı cevap veremedim. DEVAMI YARIN
Ünal Bolat'ın önceki yazıları...