Birbirimizden bile sıkılıyoruz, geleceğimiz ne olacak!

A -
A +
“Feridun Ağabey siz sorulara da cevap veriyor musunuz? Annem babam sürekli evlenmem için baskı kuruyor. Bu böyle sürmez diyor. Üniversite bitirmiş, askerlik baba parasıyla da olsa hallolmuş, e arkadaş çevrem de fena değil… Ama gırgır şamata tamam da iş ciddiyete geldiğinde ben tırsıyorum Ağabey!..… Evlenecek kız evlenecek erkek denildiğinde bir anda ortalık buz kesiyor… Neden bu çekingenlik bilemiyorum ama bildiğim bir şey varsa o da biz evlenemeyeceğiz gibi… Her birimiz en azından kendim evleneceğim arkadaşımın hani iyi bir aile kızı lafı vardır, öyle olmasını istiyorum. Ben kendime bakıyorum ailem iyi ama doğrusunu söylersem ben iyi değilim. Yani aileme bakarak bana asılan aldanır. Yani ben sabırlı sebatlı değilim. Kaç kere kendime söz veriyorum ama neye nasıl söz verdiğimi bile bilmiyorum. Gırgır şamata eyvallah da ciddiyete gelemiyorum. Yani abi anlayacağın bizim peder valide otuz, otuz beş yıldır nasıl bir arada anlayamıyorum. Bizde en samimi arkadaşlıklar mevsimlik oldu neredeyse. Birbirimizden bile sıkılıyoruz. Muhabbetin sonrasında arazi olup kendimize kalmanın yollarını arıyoruz. Soruyorum Ağabey, biz sevmeyi mi bilmiyoruz? Arkadaşlığı mı? Dostluğu mu? Hayatı mı? Bu sorunlu sorumsuzlukla ne olacak geleceğimiz? Saygılar” diyen İstanbul’dan "Asistan Doktor" rumuzlu okuyucumuza; öncelikle içten duygularınız için teşekkürler…
Siz bir önceki aile yapısına hayran olmakla birlikte o aile hayatını bugün bulamamanın hayal kırıklığını yaşayanlardansınız. Ama niye? Sorgulayan olduğunuz için. Kendini bugününü yarınını sorgulamayanların zaten böyle bir derdi ve endişesi de yok…  Derdiniz ise hayatın içinde özne olamamanız… Siz istediğiniz hayatı yaşamak için çaba sarf edemediğiniz gibi hayat sizi istediği gibi yaşamaya savurmakta… Ve ana babalarınız için hayat kişiye bu kadar yön vermez bu kadar müdahale etmez iken bugün hayatın yön vermediği kimse yok gibi… Bu büyük etkiye bireysel tepkinin gücü helikopter pervanesine karşı sivrisinek kanadı gibi kalıyor… Ama bu gerçeği merak etmeye başlamanız bile, bireyselliği yok eden girdaptan kurtulmanız için iyi bir basamak… Hedefiniz ise şu olsun: Hayatı yaşamak yerine kendi (reel) hayatınızı yaşamak… Sonu dinginliktir, mutluluktur… Selamlar.
 
 
Bolu medyası ne hâlde?
 
Bolu'dan daha küçük illerde ve ilçelerde çok daha içerikli gazeteler, dergiler, web siteleri var. Bolu'dan haber alınabilecek, gazetecilik ilkelerine uygun yayın organı neredeyse yok seviyesinde. 30 yıldır Bolu medyasını takip ediyorum. Allah için 10 bin, 20 bin kişinin okuduğu, engin kültürlü köşe yazarımız, edebiyatçımız, tarihçimiz bir elin parmakları kadar bile değil… Varlıklı insanlarımız yerel medyaya destek vermiyor. O nedenle herkesin okuyabileceği içerikte yazı yazan gazetecilik yapan arkadaşların sayısı çok ama çok az... Öte yandan kötü mizanpaj, facia baskı, faydasız haberler de yerel medyayı öldürüyor. 10-30 yıldır köşe yazanların %90'ı hâlâ imla kurallarını bilmiyor...
Ben gazeteci değilim. Sade bir vatandaşım. Zaman zaman gözlemlerimi yazıya döküyorum. 200-300 adetlik günlük tirajlarla çıkan yerel medya organları düşünce atlasımıza fayda değil zarar veriyor. Bilgisizce yazı ve haber üretenlerin bir an önce kendisine çekidüzen vermesi gerekmez mi?
            Ali Özdemir
 
 
"Ne olur, çocuklarınızın yanında birbirinize bağırmayın…”
 
“Ah benim kalbim… Ah o çocuk kalbim… Bakın… İlk kez nerede parçalandı, nerede kırıldı söyleyeyim…
Nerede şahit oldum bu faciaya biliyor musun? Nerede olacak kendi evimde… 
Facia! Evet bu bir facia… Bir çocuk için ne demektir bilir misin yanında kavgaya tutuşan anne baba?
Sanki "Dünya Savaşı" çıkmış da merkez üssü bizim evin ortası… Nasıl korktum o gün, anlatamam abi? Çıldırdı korkudan aklımın rotası… Benim babam harbiden bağırıyordu hem de benim anneme… İyi mi? Aman Allah’ım o da ne! Hem nasıl saydırıyor lafları bir bilseniz… O dışarıda beyefendi sandığınız babamın meğer ağzı ne kadar bozukmuş siz nereden bileceksiniz… Yani arkadaş var ya… Bir başkası söylese, insanı katil edecek sözler her biri… Zannettim ki babam, annemi diri diri mezara gömecek… Hayatı burnundan fitil fitil getirecek!
Vay vay vay… Anama bak sen?
Hiç ummazdım valide bunu senden… O da açtı bayramlık ağzını harbiden… Verdi veriştirdi babama lafları yedi sülaleden… Verdiler birbirlerinin ağız payını… Birbirinin ne anası kaldı ne babası… Sülalesi silsilesi hepsi, alayı…
Laf dokuz boğum derler ama bunlar hiç düşünmeden söylüyordu birbirine… Ben söylüyor desem de resmen sövüyorlardı gelmişlerine geçmişlerine…
Şuna bak be!
Yahu… Ben sizin aşkınızın meyvesi olarak gelmedim miydi dünyaya?
Hani beni “canım” diye “bebişim” diye el bebek gül bebek sevecektiniz?
Siz var ya siz… Ah siz! Eziyet etmek için mi beni bu âleme getirdiniz?
Yüreğime korku salmak için mi bu kavgalarınız? Eğer kuldan utanmıyor, korkmuyorsanız Hak'tan… Hiç olmazsa ben yokken yapın kavganızı dövüşünüzü ne varsa toptan… Ben yokken başlayıp ben yokken bitsin bu birbirinize afra tafranız… Siz siz olun eğer gerçekten anne babaysanız, çocuklarınızın yanında hiç ama hiç birbirinize bağırmayınız…”
            E. Ü.-Almanya
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.