En büyük sosyal tehlike!

A -
A +
Doç. Dr. Mustafa Şeker   Bizler farklı gündemlerle oyalanırken, birileri bu milletin çocukları üzerine projeler üretmeye devam ediyor. Artık savaşlar ve mücadeleler platform değiştirmiş durumda... LGBT de artık dünyayı tehdit eden büyük bir tsunami ve dalgaların geldiğini gören çok az kişi var...     Birileri, bizi ekonomik krizlerle boğuştururken yani cambaza baktırırken diğer tarafta neler dönüyor maalesef ebeveynler olarak görmekte zorlanıyoruz. Fakat bir milletin çocukları ellerinden kayıp gidiyor.     Batılıların klasik taktiğidir; ya kadınlarla ya da çocuklarla uğraşırlar!..     Herkesin bildiği “Haşlanmış Kurbağa Masalı” genellikle iş hayatı için kullanılır fakat bu trajik masal aslında bugünün toplum ve aile yapısı anlamak için taşı tam gediğine koyar. Masalı tekrar hatırlayalım: Kurbağayı soğuk suyla dolu bir tencere içine koyuyorlar. Daha sonra alttan ateşi verilen su, yavaş yavaş ısındıkça kurbağa yayılıyor. En son kaynama derecesine ulaşan su içerisinde kurbağa, farkında olmadan haşlanarak ölüp gidiyor... Masal bu! Rehavet, tembellik ve alışkanlıklar imparatorlukların bile hayatına mal olmuştur geçmişte… Masalla verilmek istenen mesaj; aileler, öğretmenler, eğitimciler, sivil toplum kuruluşları ve devlet yöneticilerine… Bir dostum aradı; ağlar bir vaziyette… Sesi titrek ve huzursuz bir tonla…  Uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşım olduğu için hâl hatır faslından sonra aramızda şöyle bir konuşma geçti: Hocam, bir tanıdığım aradı, “Çocuğunun sosyal medya hesabını takip ediyor musun?” diye sordu. Ben de “takip etmiyorum annesinin de pek kontrol ettiğini zannetmiyorum fakat sıkıntılı bir durum mu var?” diye sordum. Akrabam şunu söyledi: “Pek de emin olma abi. Sen benim akrabamsın fakat gördüklerim karşısında şaşırdım ve seni uyarma ihtiyacı hissetim. Abi senin çocuk LGBT paylaşımı yapmış haberin var mı?” Dostum daha sonra şunları anlattı: “Hocam, şoktayım ve saatlerce kanepeye yığıldım kaldım. Ayağım buz kesti ve hâlâ kendime gelemedim. Aklıma ilk siz geldiniz ve sizi aradım gecenin bu saatinde… Bu esnada akrabam bana çocuğumun sosyal medyada paylaştığı o LGBT görsellerinin ekran görüntüsünü atmış. Bir tane değil onlarca görsel var. Belki tesadüfen bir beğenme olmuştur diye düşündüm fakat onlarca paylaşım ve beğenme olunca bittim ve şu an dünyam yıkıldı. Ben çocuğuma her şeyi verdim. Okulunu bile özenle seçtim ve iyi bir eğitim alması için her fedakârlığı yaptım”. Dostum ne kadar dolduysa ağlamaya başladı ve ağzından şu sözler dökülüverdi: “Evlatlarım için gece gündüz çalışıyorum. Sabah namazından önce kalkıyorum gece yarıları geliyorum. Bu kadarı da çok ağır geldi hocam. Ben ne yapacağım şimdi? Nasıl ve kimle ne konuşacağım?” Bir babanın çaresizliği karşısında dondum ve teselli etmek için bir şeyler söylemek istedim fakat böyle bir şey karşısında telefonda ne söylenebilirdi ki? Bunu niye anlattım? Birileri, bizi ekonomik krizlerle boğuştururken yani cambaza baktırırken diğer tarafta neler dönüyor maalesef ebeveynler olarak görmekte zorlanıyoruz. Fakat bir milletin çocukları ellerinden kayıp gidiyor. Çocuğu okula göndermekle iş bitmiyor maalesef. Sabah evinden çıkan çocuk akşama kadar ne yapıyor bilemiyoruz ama şu bir gerçek ki aileler; evlilik programı, ekonomik sıkıntılar, maddi problemler ve “bir şey olmaz” rahatlığıyla imtihan verirken çocuklar elimizden kayıp gidiyor. Çünkü kâinat boşluk kabul etmiyor.   VİCDANA SESLENMEK LAZIM   Eğer aileler çocuğunun ruhuna ve vicdanına seslenemez, onlarla hakiki manada iletişim kuramaz ve de maneviyatları için gerçek manada tedbir alamazlarsa onlarla itinayla ilgilenecek birileri mutlaka çıkar. Artık bu mesele millî bir problem hâline dönüşmek üzeredir. Meseleleri, üzerini kapatmakla ve “Hiç kimse duyup farkındalık olmasın” diye üzerini örtmekle çözemeyiz. Her alanda problemlerin üzerini örtmekle yıllarımız geçti. Eğitimde geçmişte bazı şeylerin üzerini örttük geldiğimiz durum ortada... Ailenin dönüşümünde üzerini örttük; önce İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladık sonra millet, dönen iğrençlikler karşısında tepki gösterince kaldırdık. Geçmişte, diğer ictimaî mevzularda da üzerini örtmekte ne kadar mahir olduğumuz ve üzerini kapattıklarımızın günün birinde milletimizin ve neslimizin başına nasıl belalar açtığı herkesin malumudur. Mesela; FETÖ daha emekleme sürecinde iken uyarılara kulak asılsaydı ve gerekli tedbirler zamanında alınabilseydi durum belki de çok farklı olabilir, beyni yıkanmış nesiller başımıza bela olmayabilirdi. İşin özeti; bu millet geçmişte devletlerini, topraklarını ve canlarını kaybetti fakat artık kaybetmeye tahammülü kalmadı. Onun için problemi çözmekte vakit kaybetmemek lazım yoksa Allah korusun, nesillerin kaybıyla yaşanacak zayiatın bedeli yüzyıllara mal olabilir.   KABUL, YÜZDE 25 ORANINDA   ABD merkezli Pew Araştırma Şirketi’nin 2020 yılında açıkladığı anket sonuçlarına göre; “Dünyada eşcinselliğin toplumlarda kabul görme eğilimi artış göstermiştir. Eğilim devletlere göre farklılık arz ederken Türkiye'nin bu konudaki kabul oranı yüzde 25 civarında”. Bundan yaklaşık 10 yıl önce şöyle bir haber yapılmış: “Alışverişten aile hayatına, toplumsal baskıdan seyahat etmeyi istedikleri ülkelere kadar geniş bir konu yelpazesini içeren araştırma Türkiye'de ilk kez yapılsa da, 20 yıldır 25 farklı ülkede sürekli uygulanıyor. Hazırlıklar sırasında CommuniWit dünyanın önde gelen LGBT pazarlama organizasyonu OutNow ile iş ortaklığı yaptı ve LGBT 2020'nin Türkiye temsilcisi oldu. OutNow'un kurucusu ve yöneticisi Ian Johnson, "Resmî olmayan bilgilere göre Türkiye'de 3 milyondan fazla eşcinsel yaşıyor” iddiasında bulunmaktadır. LGBT artık dünyayı tehdit eden bir tsunami ve bu tsunaminin geldiğini gören çok az kişi var. Sessiz bir şekilde hissettirmeden nesilleri dönüştüren bir anlayış olan LGBT, elmadan armut, portakaldan ayva çıkarma derdinde... Bizler uyurken birileri bu milletin çocukları üzerine projeler üretmeye devam ediyor. Artık savaşlar ve mücadeleler platform değiştirmiş durumda... Bunun için de saniyenin bile değerlendirildiği isabetli çalışmalar ve programlar yapılıyor.   YA KADINLAR YA ÇOCUKLAR   Batılıların klasik taktiğidir; ya kadınlarla ya da çocuklarla uğraşırlar. Yenemeyecekleri güçleri de içlerinden satın aldıkları ile çökertmeye çalışırlar. Şimdi de psikolojik telkin metotlarıyla renk, ses ve müzik gibi algıya hitap eden argümanlarla bunu yapıyorlar. Bunu da karşısındaki kişiyi farklı bir insan hüviyetine dönüştürerek gerçekleştiriyorlar. Bu durum, mankurtlaştırma metodunun daha sistematik bir hali… Dinlediğim bir sosyal psikolog şunları anlattı: “Özellikle dışlanmış, öz güvenini kaybetmiş ve kendini ispat kaygısı yüksek çocuklar seçilerek yapılıyor bu operasyonlar. Çok sinsice ve sessiz bir şekilde dip akıntısı hâlinde yürütüyorlar mücadelelerini… Mesela film izlerken birden karşınıza çıkıveriyorlar masumiyet yüklenmiş sahte yüz ifadeleriyle…  Veya sosyal medyada dini bir program arasına çeşitli algoritma metotlarıyla 5-10 saniyelik videolar olarak hedef kitleye ulaşıyorlar. Bunu yaparken de videonun 1-2 saniyelik kısmına açıktan veya subliminal mesajlar vererek bunu gerçekleştiriyorlar. Fakat çok önemli husus şu ki; herkesin en fazla izlediği ve ilgi gösterdiği video ve görsellerin algoritmatik hesapları yapılıyor ve eğilimler üzerinden hedef kitle seçiliyor. Mesela LGBT videolarını 3-5 defa izleyen birinin karşısına bir müddet sonra sürekli bu tür videolar çıkmaya başlıyor. Bunun üzerine özel programlar ve yazılımlar geliştirmek için yüzbinlerce dolar AR-GE çalışmaları yapıldı geçmişte. Özellikle yurt dışında çekilmiş ve internet üzerinden yayınlanan ithal film ve dizileri çeken yapımcılara çok büyük hibelerle destekler veriliyor. Bu konuda yerli dizi ve filmlerde de tesirlerini göstermeye başladılar. Hatta son 10 yılda çok palazlandılar. Bu hibe destekleri reklam gelirlerinin bile çok çok ilerisinde hatta hiç reklam almasalar da bu paralarla çarklarını yıllarca döndürebilirler. Bu dizi ve filmlerde kadın temasının hep ön planda ve dokunulmaz şahsiyetler olarak verilmesi de gelecekte devreye sokulması planlanan oyunun bir parçası…” Özellikle bu kısımla ilgili mantıklı öyle şeyler duydum ki ağzım açık kaldı. Meğer ne kadar safmışız demeden kendimi alamadım. Eminim okuyucular da benim duyduklarımı hiç işitmemişlerdir. Bunu da başka bir yazımda ele almayı düşünüyorum… Bu sözler güvendiğim bir sosyal psikoloğa ait…   NESİLLERİ NASIL KORUYACAĞIZ?   Peki, nesillerimizi nasıl koruyacağız? Bu sosyal tuzağa karşı sadece hayıflanarak başarılı olabilir miyiz? Kesinlikle hayır! Öncelikle her şeyi devletten beklememek lazım... Bu konuda üniversitelere çok büyük işler düşmektedir. Üniversitelerde bu konulardan dertli, muzdarip ve içi yanan çok akademisyen var. Çünkü bu insanların da evlatları var ve bazı şeyleri sınırsız özgürlükle tanımlamak istemiyorlar. Öncelikle artık çalışmalarımızı dergi, kitap ve çeşitli yayınlar arasından çıkartıp hep beraber sahaya inelim. Üniversiteler LGBT gibi oluşumlara karşı daha fazla inisiyatif almalıdır.  Bizler hakikatleri olduğu gibi anlatalım da LGBT’ye sempati duyanlardan isteyenler o tarafa kayar, zaten buna hiç kimse karışmaz. Fakat gerçekleri bilimsel ve kültürel bakımdan tam anlatmak mecburiyetindeyiz. Alanı biyoloji, tıp, anatomi, psikoloji ve sosyoloji olan akademisyenler, kültür ve din eğitimcileri ile de işbirliği yaparak okul okul dolaşmalıdır. Bu konuda yerel yönetimlerle işbirliği hâlinde somut, uygulanabilir ve sürdürülebilir projeler üreterek gönüllere dokunmak gerekiyor. Bugün silah bizlere ve çocuklarımıza doğrultulmuş vaziyettedir. Bu topraklara ait olmayan Batı’nın sahip olduğu anlayışlar çerçevesinde, kendi nesillerini dönüştürme aracı olarak kullandıkları, patenti para baronlarına ait sınırsız özgürlük soslu LGBT projesi,  tsunami gibi üzerimize doğru hızla gelmekte... Her kültürün kendine ait hayat tarzı olabilir bu da bizi ilgilendirmez. Eleştirimiz, bu topraklara ait olmayan anlayışların nesillerimize akıl oyunları ve zaaflar üzerinden dayatılmasıdır.  Yarın değil, öbür gün hiç değil hemen bugün tedbirler alınmak zorunda... Okul okul dolaşıp insanın anatomik yapısı anlatılmalı... Kadın ile erkeğin farklı canlılar olduğu, nasıl ki meyveler tatları, aromaları ve ihtiva ettiği maddeler bakımından birbirinden farklıysa insanın da kadın ve erkek olarak ayrı varlıklar olduğu anlatılmalıdır. Bugün genetiği değiştirilmiş gıdalar insan sağlığı için çok zararlı olarak tarif ediliyor ve herkes de bu ürünlerden uzak kalmaya çalışıyor. LGBT de insan neslinin GDO’sudur ve bu, nesilleri yeryüzünden silme, insanlıktan intikam alma projesidir. Duruşu ve niteliği değiştirilmeye çalışılan insan nesli de GDO’lu bir canlı olarak projelendirilmek isteniyor olabilir.  Bunun üzerinde ciddi biçimde düşünülmesi gerekiyor. Zira genetik bilimine kafa yoranlar bunu da planlamış mıdır, devletler ve yöneticileri biraz da buna yoğunlaşmalıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.