Dananın kuyruğu koptu!

A -
A +

Maalesef korkulan oldu ve diplomasinin yolları kesilerek savaş düğmesine basıldı. Bundan sonra artık olayların ne kadarı kontrol edilebilir, orası belli değil. Daha tetik çekilmeden, Kuzey Irak'ta binlerce insan yerini yurdunu terk ederek göç yollarına düştü... Sadece bu durum bile, eli kulağındaki savaşın ne korkunç bir şey olduğunu göstermeye yeter de artar bile. Kaldı ki, bu savaş son derece haksız, taraflar arasındaki güç farkı ölçüsüz, ama her iki cephenin başını çekenler insafsız ve pervasız!.. Uluslararası hukuku bütünüyle çiğneyerek, temelde savaşları önlemek ve barışı korumak için kurulmuş olan Birleşmiş Milletler teşkilatını da temelinden dinamitleyerek bu askeri harekâtı başlatan Amerikan yönetimi, bölgeyi kan ve ateşe boğacak bombaların pimini çekmiş bulunuyor. Dünyanın ABD karşısında aciz kalmış olması ne acı şey... Acıdır, çünkü insanlar ölecek ve yaralanacak! Hem de onbinlerce, yüzbinlerce. Bunlardan kat kat fazlası da evsiz barksız kalacak. Aç ve açıkta kalacak. 1991'den beri zaten açlık ve sefaletle boğuşan Irak halkı, kat kat daha perişan hale düşecek. Yani felaket üstüne felaket! Amerika, sözde terörle mücadele ve kitle imha silahlarını yok etmek iddiasıyla, uluslararası hukuk ve teşkilatları ortadan kaldırıyor. Bu saatten sonra, ne Birleşmiş Milletler, ne NATO, ne de Avrupa Birliği eski fonksiyonlarını muhafaza edebilir. Herşey ama her şey alt-üst olacak. Hepsinden daha tehlikelisi, terör belası bütün dünyayı saracak. Terörün azması, kültürler, dinler ve ırklar arasındaki çatışma ve nefreti körükleyecek. İşte bu da felaketlerin büyüğü demektir. İnsan düşünmeden edemiyor; Acaba "Medeniyetler Çatışması" ismiyle ortaya atılan, resmi hüviyetli, yani devlet destekli tezlerin, sonradan tavzihe çalışsa bile, Bush'un ağzından kaçırdığı; "Bu bir haçlı seferidir!.." (Terörle mücadeleyi kast ediyor), niyetinin hayata geçirilmesi teşebbüsü müdür? Bu soruya evet demek için pek çok sebep var. Hele hele, Tony Blair'in, "İnanmış bir Hıristiyan olarak bu savaş için vicdanım rahat..." biçimindeki yaklaşımı işin rengini açıkça ortaya koyuyor. Yani, Blair; seleflerinden Margaret Thatcher'in, "Bundan sonra düşmanımızın rengi kırmızı değil (Komünizm çöktüğü için) artık yeşildir?.." (İslamiyeti kast ediyor) görüşünü takip ediyor. Kızıl İmparatorluğu çökerten Reagan-Thatcher ittifakının bugünkü versiyonu olan Bush-Blair ortaklığı "Yeşil renkli düşman (!)"a karşı olduklarını itiraf etmiş bulunuyor... Bakmayın siz bu ikilinin Arap halklarının ağzına, bir parmak bal çalarak tepkilerini azaltmak için söyledikleri, "İsrail ve Filistin halkı yan yana yaşayacaktır. Bağımsız Filistin devleti kurulmalıdır..." türünden palavra sözlere. Böyle şeyler elli seneden beri hep söyleniyor. Ama sonuç meydanda! "Irak petrolü Iraklıların refahı için kullanılacak" türünden beyanlar da baştan aşağı yalan... Doğrusu nedir diye sorarsanız, ABD ve İngiltere koalisyonu bölgeyi yeniden şekillendirerek, İsrail'i daha da büyütmek ve güvence altına almak, petrol kaynaklarına da el koymak ve sonuç olarak Amerika'nın "süper güç" konumunu pekiştirmek istiyor. Hadise budur. Gerisi çalınmak istenen minareye kılıf hazırlamaktır... Ama bakalım Washington ve Londra'da yapılan hesaplar Bağdat'a uyacak mı, yoksa oradan dönecek mi? Yanlış hesap Bağdat'tan dönse bile, artık pandora kutusunun ağzı açılmıştır. İçinden neyin veya nelerin çıkacağını zaman gösterecek.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.