Esad boynunu bıçağa sürter mi?

A -
A +
 
3 Şubat günü, Serakip yakınlarında intikal hâlindeki askerlerimize yapılan ve sekiz şehit verdiğimiz kalleş saldırının, Suriye için kırılma noktası olduğunu yazmıştık. Tam on gün sonraki durum, bunu teyit ediyor.
 
Evet, Suriye meselesi kesin olarak yepyeni ve kritik bir safhaya girmiş bulunmakta… Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti grup toplantısında, Suriye rejimine dair söyledikleri, herhâlde dünyanın bütün önemli siyaset merkezlerinde dikkatle kayıtlara geçirildi. On gün önce, İdlib’e bağlı Serakip ilçesi civarında, intikal hâlindeki askerlerimize yapılan kalleş saldırıya, anında ve katbekat fazlasıyla cevap verildi. Ve fakat bundan gerekli dersi çıkarmayan rejim güçleri, üç gün önce de Taftanaz’da yine askerlerimize saldırdı. Maalesef beş şehit ve beş de yaralı verdik. Bu defa da aynı şekilde rejime ait hedefler derhâl ateş altına alındı ve ağır zayiat verdirildi. Ancak bu kadarla bitmedi. İlk saldırının ardından başlayan ilave güç kaydırması ve gözlem noktalarındaki tahkimat hızlandırıldı ve daha da genişletildi. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yapılan güç yığınağı, herhangi bir sınırlı harekât boyutunu çoktan geride bırakmış olup, savaş hazırlığı çapına ulaşmıştır. Bunu sadece İdlib ve çevresi için değil, bütün Suriye hududu boyunca ve sınırın öbür tarafı da dâhil olmak üzere, topyekûn Suriye meselesine dair söyleyebiliriz… Kısacası, Türkiye bu konuda yeterince hazırlıklı vaziyette ve bu hazırlıklı olma hâli en büyük avantajını teşkil etmektedir. Buna ilave olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü konuşmasında dile getirdiği hususlara dikkat çekmek isterim.
Dünkü grup konuşmasında belirtilen üç önemli hususun, bilhassa üzerinde durmak gerekiyor. Birincisi, askerlerimize herhangi bir saldırının vaki olması hâlinde, rejim güçlerinin sadece İdlib’te değil, her tarafta vurulacağının ihtar edilmiş olması. Bunun anlamı şudur: Esad’ın güçleri artık genel olarak hedeftir. Nerede olursa olsun. Bahçeli’nin söylediği gibi, Şam da dâhil!.. İkincisi, Türkiye’nin Suriye meselesini nasıl okuduğudur. “Suriye halkının özgürlük mücadelesi aynı zamanda Türkiye’nin beka meselesidir. Zira Suriye satılmış kukla rejimler ve terör örgütlerinin elinde kalırsa, Türkiye’nin ulusal güvenliği emniyette olamaz.” Evet, burada Türkiye’nin hem Esad rejimi hem PKK/PYD gibi terör örgütlerine karşı izleyeceği siyasetin nasıl olacağını net olarak görüyoruz. Üçüncü olarak, Türkiye’ye saldırıların devam etmesi hâlinde, “Kendilerini ne kadar büyük sanırlarsa sansınlar”, hiç kimsenin güvende olamayacağı… İşte burası işin püf noktası. Bu sözlerin hedefinde hem Rusya hem ABD var. İran’ı ayrıca saymaya gerek var mı? Barış Pınarı Harekâtı ile ondan önceki Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı’nın tam da bu hatırlatmanın sahadaki örneği olduğunu özellikle ifade edelim. Yani Türkiye her durum ve her ihtimal için kendisini hazırlamıştır, kararlıdır ve bu kararında bir geri dönüş de söz konusu değildir.
Bir önceki yazımızda, yapılan ikazlara rağmen; Esad’ın takındığı hâl ve hareketlerinin serkeş öküz misali olduğunu “Serkeş öküz soluğu kasapta alır” atasözü ile anlatmıştık. Şimdi şu soruyu soruyoruz: Kukla Beşar Esad, boynunu bıçağa sürtecek mi? Onu arkalayan güçler, şayet böyle bir duruma zorlamazlarsa, kendi başına cüret edemeyeceğini değerlendiriyorum. Burada şu soruyu da sormak gerekiyor. Rusya, ileride uluslararası ceza mahkemesinde yargılanması kaçınılmaz olan Beşar Esad’ı daha ne kadar sırtında taşıyacak acaba? Suriye’ye yerleşmesini önemli ölçüde tamamlayan Rusya, halkına karşı katliam yapan, insanlık suçu işlemiş bu eli kanlı katilden yavaş yavaş kurtulmak istemez mi? Bunun için de bizzat Beşar’ı yanlış yapmaya yönlendirmez mi? Böyle bir soruyu fazla uçuk bulanlarınız olabilir. Ama Rusya’nın “büyük devlet politikası” çerçevesinde pekâlâ farklı yöntemlere başvurabileceğini de unutmayalım.
Özetleyecek olursak, Türkiye bugüne kadar Suriye’de, daha çok göç dalgasını durdurmak; mültecilere kendi topraklarında insani yardımı ulaştırmak ve Amerika’nın bizzat desteklediği, kendisine ortak yaptığı PYD/YPG terör örgütünün ‘devletimsi’ bir yapıya gitmesini önlemek için sınırları belli çeşitli operasyonlar gerçekleştirdi. Yapılan operasyonlar ne kadar geniş çaplı olsa da, neticede “harekât” sınırları içinde idi. Ancak bundan sonra harekât sınırlarını aşıp, savaş boyutuna varabilecek her ihtimal için de, gereken hazırlığını yapmış durumdadır. O bölgede bu hazırlıkları en iyi şekilde yapmış olan ülkedir… Rusya, Amerika ve diğer bölgesel aktörlerin hepsi bunun farkındadır. Bu konuda Türkiye’nin kararlılığını sınamak adına, girişilecek her türlü tahrik ve tazyik, failleri hesabına çok ciddi sonuçlara götürebilir. Bizden söylemesi…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.