Bartu’dan eksik kalan...

A -
A +

Futbolumuzun Sinyor lakaplı efsanesini anmaya bu hafta da devam edelim…

Geçtiğimiz hafta sonundaki spor sayfamızda “Sinyor’u anarken” başlıklı bir yazım vardı. Yani Can Bartu efsanesini vefatının birinci yılında anmıştık. Ama o yazı bile yetmemişti bana... O zaman devam... 1984 yılında Fransa’da idik. Yani Avrupa Futbol Şampiyonası için... Rahmetli Coşkun Özarı, Can Bartu ve Faik Gürses ile Paris’te bir Cezayirlinin otelinde kalmıştık.
Bartu bir akşam yatmadan önce bana, “Sen Fransız kolejinde okudun ya... O zaman bize güzel bir restoran bul da yarın akşam orada yiyelim...” demişti. Bendeniz de bizim otelin iki yüz metre uzağında bir yer buldum. Gittik. Bir de ne gördük; lokantanın içi tamamen futbol fotoğrafları ile dolu... Ve de ağırlıklı olarak Lazio’nun... Meğerse patron İtalyan imiş. Tabii ki Bartu daha mutlu olmuştu.
Oturduk. Derken bir genç geldi, ne istediğimizi sordu. Bartu da “Burası sizin mi? O zaman babanı çağırır mısın lütfen” dedi. Genç gitti ve iki üç dakika sonra kafasında aşçı başlığı ve önlüklü iri yarı biri ile geri döndü... Bizim masaya geldiler ve babasına “İşte bunlar seni istedi” gibi bir şeyler söyledi. Baba şöyle bir baktı masaya ve birkaç saniye sonra yanındaki oğluna bir şaplak patlatmaz mı? “Sen bu adamı tanımadın mı? Bu İtalyan futboluna gelmiş en büyük beş yabancı oyuncudan biri olan Sinyor Bartu” diye devam edip masaya oturdu. Meğerse dikkat edince duvarlardaki fotoların çoğunda Can Bartu’nun olduğunu fark ettik. Gelen hesabı ödetmediler ve daha sonları da gittiğimizde hep yarım hesap ödedik... Dükkân sahibi baba hiç kalkmadan hep yanımızda oturdu. Ve Bartu ile Lazio günlerindeki maçları konuşup durdular. Hatta lokantadan çıkarken bizim Faik Gürses “Birkaç kez daha gelirsek ben İtalyancayı sökeceğim galiba diye” hepimizi güldürmüştü.
Ah ah o günler... Tahta tribünlü stadın müdüriyet odasına girmeden hayli geniş bir oturma salonu vardı. İdman bitmiş, duştan çıkanlar Fikret Arıcan’ın odasına çağrılmayı bekliyorlardı. Ödemeler vardı. Bu arada Bartu, yanında oturan Lefter’e seslendi; “Yahu bana bak Adalı, bu kadar klas bir oyuncusun, neden bu kadar yoruyorsun kendini. Koşmadık, gitmedik yer bırakmadın sahada... Biraz dur be...” Lefter’in cevabı mı? “Paşam, biz senin gibi lüks içinde büyümedik. O zamanlar takıma girmek için başka çaremiz yoktu. Biz senin yaşındayken altımızda Consül (araba markası) de yoktu. Alıştık buna...” Tabii ki etraftaki diğer futbolcu ağabeylerim gülmekten yerlere yatmışlardı.
Hani belki de FB TV’ye malzeme olur diye...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.