Pes ediyorum!..

A -
A +
Futbol maçlarının "naklen yayınındaki bazı maç anlatıcıları ve yorumcuları", insanı çileden çıkartmak için ellerinden geleni, artlarına koymuyorlar!.. Yooo, artık bu kadarı da olmaz!.. Başında arkadaşlarım var, ortasında dostlarım var, eteklerde hatta çok yakın akrabalarım var ve ben diyorum ki; "Yooo, artık bu kadarı da olmaz, ben DigiTürk aboneliğimi yenilemeyeceğim!.." Dizi ve film kanallarının yayın organizasyonunda tam bir iş bilmezlik ve laubalilik var; ki, ben onlara "futbol maçlarından çok daha fazla meraklıyımdır!.." Futbol maçlarının "naklen yayınındaki bazı maç anlatıcıları ve yorumcuları", insanı çileden çıkartmak için ellerinden geleni, artlarına koymuyorlar!.. Dehşetli bir "kulüp aidiyeti" tutkusuyla, TV ekranını "kulüp televizyonuna çevirmek için" yarışıyorlar, adeta!.. Çifte standardın daniskası, pişkinliğin meyhane duvarına dönüşen taraflılığı, maç naklen yayınlarında ne keyif bıraktı, ne heyecan ve ne de insaf!.. Başka yapacağım bir şey yok; yapmazsam, kendime saygımı kaybederim!.. Mevsim başı oyunlarına, itirazım oldu ama, itirazıma uygun ve tutumum olmadı; DigiTürk'e de, Lig TV'ye de abone oldum!.. Ama "artık" yeter, kendimi "enayi yerine konmuş hissediyorum"; tamam elbette "DigiTürk para kazanacak, kazanacak" ki, naklen yayınların karşılığını kulüplere verebilsin; ama "yanlı yayın", ama "reyting" bezirganlığı ve bunlar için "yapmadık bırakmama!!!." Fenerbahçe, Trabzonspor'a yenilse yas tutup ağlayacaklar, Beşiktaş - Galatasaray'ı yense, zil takıp oynayacaklar tablosu!.. "Sinir gazı teneffüs etmeyelim" diyerek tribünlere gitmeyen bizleri, "sinir gazından beter maç anlatımları" ile anlaşılıyor ki, TV başından da kaldıracaklar; bilmem ki, kim kaybeder?.. "Galatasaray yenilsin, gerilim devam etsin, reytingler zirve yapsın, reklamlar ekranı doldursun" diye bilmem ki, kurşun döktürdüler mi?.. Emre!.. Diyorlar ki; "Emre, o söylenen sözün ne anlama geldiğini bilmiyordur"; peki "Avrupa'da da hakkında böyle bir iddiada bulunulduğunda", kendisinin önüne "bu söz konulmuş" ve savunmasını "o sözü söylemediği üzerine kurmuştu"; acaba "o sözün suç olduğunu bilmemesi" mümkün mü?.. Şimdi bir de ortadaki tabloya ve gelinen noktaya bakalım: "Yok canım, çocuk masum, amma velakin herkes onu çıldırtacak kadar anlayışsız ya da iftiracı; ona verilen iki maçlık ceza bile çok fazla, bu çocuk şimdiye kadar kimseye hakaret etti mi, böyle bir olaya karıştı mı? Tahkim Kurulu bunu da dikkate alarak cezayı bir maça indirmeli!.." Merak ediyorum, bütün bunları "Galatasaray forması ile yapsa ve söylese idi"; anlı-şanlı medyamızın "bir çok ünlü ismi" bu olaya, "şimdi baktıkları gibi" mi bakacaklardı?.." Fatih Terim'in "Melo'yu kapının önüne koymamasını" ağır şekilde eleştirenler, şimdi "Emre'yi korumak ve kollamak için" neden yarışıyorlar; hiç olmazsa "ilkeli" Aykut Kocaman'a söyleyecek bir cümleleri de mi yok?.. Basın!... Büyük gazetelerimizin "ikisinde" dün sabah çıkan "aynı konuda" iki haber: Birinde, "Riera'nın, Melo'yu mahkemeye verdiğini, avukatının, Bakırköy Savcılığı'na verdiği dilekçe ile Melo'nun kendisini kasıtlı olarak dövdüğünü, yaraladığını ve Galatasaray Kulübü'nün de kendisini delil karartmak için yurt dışına gönderdiğini, Melo'nun Ceza Kanunu'nun falanca maddesine göre 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasını istediğini" yazıyor; dilekçenin detayları ve avukatın adı da haberde yer alıyor. Diğerinde "Aynı adlı avukatın böyle bir girişimde bulunduğu", ne var ki, "Riera'nın avukatı olmadığı, Fenerbahçeli Avukatlar Grubu'nun üyesi olduğu", dahası, "kendi adına suç duyurusunda bulunduğu", bitmedi; "Galatasaray Kulübü'nün de iftira ve suç uydurmak iddiasıyla bu avukatı mahkemeye vereceği" yazıyor!.. Şimdi, "böylesine önemli bir olayda", böylesine "büyük bir çelişkiyi içinde taşıyan" iki haberin, "sporda iddialı" iki büyük gazetemizde (Belki başkalarında da vardır, zaman darlığı sebebi ile araştıramadım) aynı günde yer alması, bu iki gazetenin spor müdürlerine soruyorum; "acaba" Türk basını için ne ifade ediyor?.. Bilmediğini bile bilmemek!.. Fenerbahçe Kadınlar Basketbol Takımı, büyük bir başarıya daha imza attı ve Galatasaray'ı hem de onun sahasında yenerek şampiyon oldu; hak ettiler, kazandılar; tebrikler!.. Galatasaray ise son periyodun ortasına kadar hatta 15'e kadar çıkan farklarla önde olduğu hâlde, maçı 10 sayı farkla kaybederek "pes" etti!.. Dünya çapında, çok ünlü ve büyük oyunculara sahip olmasına rağmen, sarı-kırmızılı takımın bu başarısızlığının sorumlusu kim acaba?.. Takımın çok maçında, "kenarda seyircilik yapan" koçu mu, bu acı gerçeğe rağmen "Basketboldaki hocalarımızın arkasındayım" diyen Başkan Ünal Aysal mı, yoksa "Aysal'ın basketbolda da danışmanlığını yapan" Bülent Tulun mu; yoksa, yoksa ve de "asıl"; üçü birden mi?.. "Bu hoca ile" Galatasaray'ın "tek tek bazı maçları ve kupaları kazanabileceği ama uzun süreçli şampiyonalarda başarılı olamayacağı" gün gibi aşikârdı; bilmeyen ve bilmek de istemeyen iki "sorumlu" vardı; Başkan Aysal ve Danışmanı!.. Bunca emek, bunca para ve bunca "ünlü ve büyük oyuncu" boşa gitti, yazık!.. Bilmeyene "bir yere kadar evet", ama "bilmediğini bile bilmeyene" ne dememiz lâzım acaba?.. Vay canına, ne tesadüf!.. "Avrupa Futbol Şampiyonası'na resmen talip olduğumuz" bir günde, ülkenin en büyük kentinde ve de Futbol Federasyonu Başkanı olan Yıldırım Demirören'in daha dün başkanı olduğu ülkenin en büyük kulüplerinden birinin stadının "drenaj kanallarının tıkanması ve açılamaması" yüzünden sahanın göle dönüşmesi sebebiyle, hem de "Süper" dediğimiz finalin "en önemli maçlarından birinin ertelenmesi" skandalın daniskası değilse, nedir?.. Söyler misiniz bana, şikeyi, ırkçılığı, şiddeti bir yana bıraktım; bu tablo bile "Bize müracaat ettiğimiz organizasyonu vermemek için" Avrupalıların "en büyük bahanesi olmayacaksa", bilmem ki daha başka ne olacak?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.