Kafalar nasıl karışıyor?..

A -
A +
Düne kadar "Federasyon kararı adli dava sonuçlandıktan sonra alınmalıdır" diye kıyamet koparanlar, "şimdi" neden suspus oldu. Dünkü spor sayfamızda Etik Kurulu'nun "Şike ve Teşvik Primi Davası" konusunda yaptığı açıklama "Etik Kurulu kafaları karıştırdı" başlığı ile yer alıyor ve açıklamayı okuduğunuzda bu başlığın tamı tamına "cuk oturduğu" ortaya çıkıyordu!.. Ben bugün "bir adım daha" ileri giderek diyeceğim ki; "Anlaşılıyor ki, bu raporu hazırlarken Etik Kurulu'ndaki üyelerin de kafaları karışıktı!.." Açıklamada "mesela" deniyordu ki: "... İlk rapor çalışmasına konu evrakın, sadece iddia makamının iddiasına dayanak aldığı iletişim tespit tutanakları ve fiziki takip tutanaklarından ibaret olması sebebiyle, ilk raporda ilgililerin iddiada yer alan somut vakıalar hakkındaki açıklamaları ve bu açıklamaları destekleyen delillerine hiçbir şekilde ulaşılamamıştır. Bu sebeple, ilk raporun giriş bölümünde, o raporun eksiklikleri belirtilmiş ve gizlilik kararının kalkmasından sonra, dosyanın tekrar kurulumuza sevk edilmesinin uygun olacağı vurgulanmıştı. İş bu rapor ise, tez niteliğindeki iddia ve dayanakları yanında antitez niteliğindeki savunma ve dayanaklarının da değerlendirilebildiği bir çalışmanın ürünü olmuştur. Kurulumuz somut vakıa iddialarının doğru olma ihtimalinin derecesi konusunda ayrıntılı bir müzakere süreci yaşamış ve objektiflik ilkesine azami derecede özen göstermiştir." Etik Kurulu'nun "hukukçu" sayın üyelerine sormak gerek; o günkü raporunuzu hazırlarken, madem "hukuki olarak onca eksik vardı" da, nasıl 'Şu kadar maçta şike var' diye rapor yazdınız; "Bunca hukuki eksik varken elimizdeki verilerle biz rapor hazırlayamayız" demediniz?.. Ya "o raporunuza dayanarak", Federasyon "Şike ve Teşvik Primi konusunda", üstelik "UEFA da bastırırken" karar verse idi, ne olacaktı?.. Dahası da var; "Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne alınmamasında" işin başındaki tutum, davranış ve görüşlerinizin payı yok muydu?.." Aslında sadece "Etik Kurulu'nun bu açıklaması" kafaları karıştırmadı; "aynı gün" Fenerbahçe yönetiminin yaptığı bir açıklama "kafaları" daha da karıştırdı; "Futbol Federasyonu'na ve UEFA'ya karşı açtığımız 45 milyon euroluk davadan çekildik!.." Hayret; düne kadar bunca kıyamet, bunca açıklama "Çekiliyorlar" haberlerine yalanlama, üstelik tam da Etik Kurulu'nun raporu ile ilgili olarak "sızan" ve Fenerbahçelileri çok rahatlatan "Raporda 'suç da yok, suçlu da' görüşü var" haberleri (Ne derece doğru, henüz bilemiyoruz) manşetleri süslerken, Fenerbahçe, üstelik "Aziz Yıldırım davanın çekilmesine karşı" haberleri gazetelerde yer alırken, "neden" davadan çekildi; "Suç da yok, suçlu da yok" ise asıl "şimdi" davaya devam edilmesi gerekmiyor muydu?.. "Temiz" bir Fenerbahçe'nin "Avrupa Kupaları'na alınmamasından doğan maddi ve manevi kaybını" ve hele hele "CAS davası açılırken yaptığı harcamaların karşılığını" kim ödeyecekti?.. Açıklamada, kafaları "görüntüyü daha da karıştıran" bir husus daha vardı; "Şike ve Teşvik Primi kararının neden adli dava sonucu beklenmeden alınması gerektiğine dair" paragraf!.. Düne kadar "Federasyon kararı adli dava sonuçlandıktan sonra alınmalıdır" diye kıyamet koparanlar, "şimdi" neden suspus olmuşlardı ve "Kararın, bugün-yarın alınmasına seslerini sedalarını çıkarmıyorlar" aksine "destekliyorlardı?.." Bu "çelişkilerle dolu tablo", kafaları daha da karıştıracak bir soruyu gündeme getirmeyecek miydi; "Kapalı kapılar ardında taa UEFA'ya kadar uzanan hangi pazarlıklar yapılmıştı acaba?.." Aysal'a, "izinsiz" sorular!.. Herhalde "kendi holdinginin genel müdürü" zannedip, "Kendisinden izin almadan konuştu" diye Galatasaray Başkan Yardımcısı Adnan Öztürk'ü "uyardığını" açıklayan Galatasaray Başkanı Ünal Aysal'a, "kendisinden izin almadan" ve de aslında "Adnan Öztürk'ün kendisini uyarması gereken" bazı konularda "birkaç" soru soracağım: 1 - Kulüpler Birliği yıllardır Aziz Yıldırım'ın ve Fenerbahçe'nin hâkimiyetinde; başkan yardımcılıklarına bile Aziz Başkan "kendisine en yakın" başkanları getiriyor ve her istediği kararı çıkarıyor. Bu önemli konuda neden çok pasifsiniz ve pasif kalmaya devam ediyorsunuz?.. 2 - Yeni kurulan Federasyon'a "üye vermediniz" ve bu sebeple "Federasyon'da neler olup bittiğinden, kararların ne zaman, neden ve nasıl alındığından habersizsiniz"; ancak "başkalarından duyduklarınız" ile yetiniyorsunuz; "Tavşan dağa küsmüş, kısmetini kesmiş" misali bir durumdasınız; bu nasıl bir stratejidir?.. 3 - "Emre olayı" ortaya çıkarmıştır ki, mesela "Federasyon'un Disiplin Kurulu Başkanı Fenerbahçe Kulübü üyesidir ve Fenerbahçelilerle, Fenerbahçe ile ilgili kararlarda oy kullanmaktadır"; nasıl sesiniz sedanız çıkmaz?.. 4 - "Şike soruşturması" kapsamında daha olayın başından beri "ihsas-ı rey" de bulunmuş bir Galatasaray üyesini, Tahkim Kurulu Başkanı, adli davada sanıklara "savunma görüş ve raporları" veren kişileri kurullara üye yaptılar; bilmiyor musunuz; biliyorsanız nasıl susarsınız?.. 5 - Görmüyor musunuz, Galatasaray'a karşı, Süper Final başlarken, tam bir "asimetrik psikolojik harekat başlatıldı"; ilk iki maçın öncesinde de "maçlarınızın hakemleri ile ilgili yayınlar" ortada, ne yaptınız?.. 6 - Süper Final'de Beşiktaş'ın "nihai rakibi" kim; "Üçüncülük yarışı yaptığı" Trabzonspor değil mi?.. Peki neden Lig TV başta, Trabzonspor - Galatasaray maçında hem de "iki golden biri" 34 santim ofsayt olduğu için "maçı anlatanlardan başlayarak" kıyametler koptu, "bütün gece ve ertesi gün neredeyse sadece bu konu sayfaları ve ekranları kapladı" da, "üçüncülüğü doğrudan ilgilendiren" Trabzonspor - Beşiktaş maçındaki "32 santim ofsayt olan" üstelik "maçın hem de tek golünün" gürültüsü, Beşiktaş - Galatasaray maçındaki ofsaydın onda biri kadar bile çıkmadı?.. Aslında "asıl kıyametin" Trabzonspor - Beşiktaş maçındaki "ofsayt olan tek gol için koparılması" gerekmiyor muydu; bu tablo, sahneye, "Beşiktaş değil" tam bir "Fenertaş senaryosu" konduğunu göstermiyor muydu?.. 7 - Sizler, hâlâ "Süper Final'in sonuna kadar sahneleneceği anlaşılan" bu senaryo karşısında nasıl "sus pus" olup, oturuyorsunuz?.. Lâfı daha fazla uzatmamayım; Galatasaray yönetiminin bu durumunu gördükçe aklıma Ezop'tan, Beydaba'dan, Şeyh Sadi'den, La Fontaine'den "kıssadan hisse alınacak" pek çok fabl - masal - hikâye geliyor ama yazamıyorum; zira "bunları da yazmam için" yerim yok!.. Anlayana da sivri sinek saz!.. Carvalhal'in doğrusu!.. Avrupa Şampiyonlar Ligi'nden iki gecede Real Madrid de elendi, Barcelona da ve Jose Mourinho konuştu; "İşte iki İspanyol takımının Şampiyonlar Ligi'ndeki hayati maçlarının tam önüne Barcelona - Real Madrid maçını koyarsanız, olacağı budur!.." Zavallı Carvalhal aylar boyu anlatamadı bunu bizlere, onunla alay ettik; demek ki Barcelona ve Real Madrid gibi "açık ara" dünyanın en iyi iki takımı bile "kaldıramıyormuş bu durumu"; Beşiktaş ile Trabzonspor'a yazık etmedi mi bizim "insafsız" federasyonumuz?.. Dava bitti!.. Okuyucularım hatırlarlar, Türkiye Spor Yazarları Derneği Urla Sosyal Tesisi'nin "ana caddeye bakan" cephesine kocaman kocaman harflerle "Sıradan Restoran" yazılması ile ilgili birkaç yazı yazmış ve eleştirmiştim. Aylar süren bu mücadeleden sonra o "garip" isim duvarlardan kaldırılmış, yerine "TSYD Urla Tesisleri" yazılı büyük bir tabela konulmuştu. Bu arada da Derneğin İzmir Şubesi Başkanı, "bu konu ile ilgili yazılarımda kendisine hakaret ettiğim" iddiası ile hakkımda "tazminat davası" açmıştı. Türk Hakimi, gerekçesinde özetle "eleştirilerimde suç olmadığını, basın hürriyetinin verdiği hakkı kullandığımı, gazeteci sorumluluğunun ve görevlerinin gereğini yerine getirdiğimi" vurgulayarak, davayı reddetti!.. Elbette onca yıldır arkadaşım olan, meslektaşım olan "eski" başkanımıza en ufak bir "hakaret kastım yoktu" ve olamazdı, zaten!.. Davayı başından sonuna kadar "tam bir görev ciddiyeti ve hassasiyeti içinde" takip eden, sonunda "beraatımı sağlayan" sevgili avukatım Ergin Özaçmak'a da buradan teşekkür etmek görevim; sağ olsun!.. Bu konuya burada "nihai" noktayı koyarken, bir cümle daha ekleyeceğim; "beni dava eden" sevgili başkanımız, "gene" aday oldu ama, bu defa seçilemedi!.. İster inan ister inanma!.. Gazete haberlerine göre, Türk futbolunda iz bırakan "yabancı" teknik adamlar arasında yer alan A Milli Takım'ın eski hocası Sepp Piontek, "Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı'nın şike soruşturması sebebiyle 3-5 yıl Avrupa Kupaları'na takım gönderilmemesi görüşünde olması konusunda neler söyleyebileceğini" soran gazetecilere, "Böyle bir karar intihar olur. Federasyonun bu kararı alacağına inanmak istemiyorum. Bu durum Türk futbolunun sonu anlamına gelir" cevabını vermiş!.. Ah Piontek ah, bir de yıllarca Türkiye'de yaşadın, hâlâ bizleri tanıyamamışsın; bu ülkede "bir şey için" sakın ola ki, "Olmaz, olmaz" deme, Türkiye'de "olmaz" olmaz!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.