FİLİSTİN’İ KİM SATTI?

A -
A +
Büyük devletlere borç verip dünya üzerinde hâkimiyet kuran Rothschild ailesi, Filistin’de bir Yahudi yurdu kurulması idealini de yürekten desteklemiştir.
  Ataları İbrahim aleyhisselâmın Irak’tan gelip yerleştiği Filistin’den MS II. asırda Roma zulmü sebebiyle dünyanın her yerine yayılan Yahudilerden bir grup, XIX. asrın modasına uyarak bir anayurt idealinin peşine düştü. Dünya zengini Yahudi asıllı Rothschild ailesi de bu idealin finansörlerinden başlıcası idi. Rothschild'ler, XVIII. asırdan beri bankacılık yaparak zenginleşen; Avrupa ülkelerine kol atan ve soyluluk unvanı bile alan Alman Yahudisi bir ailedir. 1897’de İsviçre’nin Basel şehrinde toplanan bu milliyetçi Yahudiler (Siyonistler) zamanın en güçlü ülkesi İngiltere’ye müracaat ederek, Filistin’de bir yurt tutmalarına yardım etmesini istediler. Burası Tevrat’ta kendilerine ''vadedilmiş toprak''tır (arz-ı mev’ûd). Bu hâdise Kur’an-ı kerim’de de geçer (Mâide: 21). Siyon, Kudüs’te Hazret-i Süleyman’ın yaptırdığı Beyt-i Makdis’in üzerinde bulunduğu tepenin adıdır. Osmanlı hükûmeti, toprak bütünlüğünü tehdit eden bu harekete karşı bazı tedbirler aldı. Ecnebilerin Hicaz hâricinde Osmanlı memleketinde toprak satın almalarına mütekabiliyet şartıyla izin veren 1869 tarihli kanunun istismarından korktu. 1871 senesinde Filistin’in %80’i mîrî arazi (devlet arazisi) hâline getirildi. O tarihlerde Filistin’de birkaç bin Osmanlı vatandaşı Yahudi yaşamaktaydı.   Rohthschild Operasyonu   1881’de Rusya’da pogroma uğrayan Yahudiler, Rothschild ve Hirsh gibi dünyaca meşhur Yahudi asıllı zenginlerin finansesiyle kitle hâlinde Filistin’e göçürülmek istendi. Buna Siyonist literatüründe aliyah denir.   Bunun üzerine Sultan II. Abdülhamid, Nisan 1882’de Filistin’e Yahudi iskânını yasaklayan; ama Yahudilerin 150 aileden fazla olmamak üzere imparatorluğun herhangi bir yerine yerleşmelerine izin veren bir ferman neşretti. Filistin’deki stratejik toprakları hazine-i hâssa denilen şahsî hazinesi hesabına satın almaya başladı. Rothschild'ler 1882’den itibaren başkalarının adına Filistin’e toprak satın almaya başladı. Bütün devletlere borç verdiği için, milletlerarası bir güce sahip olan Rothschildler, mülteci Rus Yahudileri’nin bu topraklara yerleşmesine izin verilmesini istedi. Sefaretler araya girdi. Hükûmet ne yapacağını şaşırmıştı. İzin beklenmeksizin aynı sene ilk Yahudi kolonisi Yafa’da kuruldu. 1918’e gelindiğinde Filistin’deki münbit arazinin 20’de 1’i Rothschild'lere aitti.   Azledilen sadrazam   1891’de Rusya’nın Yahudiler üzerindeki baskıyı arttırması üzerine, mülteciler; bu iş için Avrupa’da yardım cemiyetleri tarafından, gayriresmi ve gayrimeşru yollarla Filistin’e yerleştirilmeye başlandı. Bu çok çeşitli yolların başında mahallî memurlara rüşvet verilmesi, sahte pasaport, nüfus tezkeresi ve tapu tanzim edilmesi geliyordu. Mesela 1881’de Fransa’nın işgal ettiği Tunusluları, Osmanlı hükûmeti vatandaş sayıyordu. Yahudiler, sahte vesikalarla Tunuslu gibi Osmanlı ülkesine girip, vatandaş statüsüyle Filistin’e yerleşiyordu. Filistin’de Safed kasabasına yerleşip vatandaşlığa alınmak üzere 1891 tarihinde istidâ veren 440 Yahudi’nin talebi, Osmanlı Devleti’nin Avrupalıların sürdükleri şahısların iskân yeri olmadığı beyanıyla reddedildi. Ferman üzerine ferman neşredilerek vilayetlerin buna dair dikkati çekildi, ihmalkâr memurların cezalandırılması talimatı verildi. Arşivler, buna dair yazışmalarla doludur.   Kırmızı Tezkere   Buna rağmen Filistin'e Yahudi göçü bir türlü engellenemedi. Buna mâni olamayacağını düşünen Sadrazam Cevad Paşa, Rothschild'lerle anlaşıp, daha fazla mülteci getirmemesi sözü mukabilinde, bu iskâna göz yumdu. Bunun üzerine 1894’te Padişah kendisini azledip, Şam'a sürdü. Ayrıca iki vali ve bazı memurlar vazifeden alınıp cezalandırıldılar. 1900 senesinde Mukaddes Topraklara Duhûliye Şartları getirildi. Buna göre, Filistin'i ziyaret edecek her Yahudi, üzerinde mesleği, milliyeti ve ziyaret sebebi yazılı bir tezkere veya pasaport taşıyacaktı. Yahudilerin elindeki bu “Kırmızı Tezkere” Filistin'e ulaştıklarında resmî makamlarca alınıp kaydedilecek; 30 günlük sürenin dolmasından sonra sınır dışı edileceklerdi. Osmanlı hükûmeti, yerli Yahudilerin Siyonist tesirinde kalmasını engellemek için de gayret gösterdi. Her Yahudi, Siyonist değildi; suya sabuna dokunmadan sade bir hayat yaşamak isteyen Yahudilere ilişmemek gerekiyordu. Bu da hassas bir denge icap ettiriyordu.   Herzl ve Cazip Teklifi   Bu arada Siyonist hareketin lideri Budapeşteli Theodor Herzl, Sultan Abdülhamid’le görüşmek istedi. Kabul edilmeyince, padişahın da dostu olan Polonyalı arkadaşı Phillip Newlinsky vâsıtasıyla Mayıs 1901’de bir teklif götürdü. Filistin'in Yahudi göçüne açılması ve burada muhtar bir Yahudi anayurdu kurulması mukabilinde, Osmanlı borçları ödenecek ve Avrupa amme efkârında padişah lehinde propaganda yapılacaktı. Padişah, bu teklifi reddetti. Ertesi sene bizzat tekrarladığı teklifi kabul ettiremedi. Borç sebebiyle Mısır’ın başına gelenlerden korkan Padişah, Herzl’in konsolidasyon teklifine sıcak bakıyor; onu bu mevzuda bir aracı olarak görüyordu. Hâlbuki Herzl’in fikri buna karşılık kolonizasyon teklifinin kabulü idi.   Fazilet Mücadelesi   Hükûmetin, Rothschild'lere borçlanıp, mukabilinde Filistin’de yer satın almalarına göz yumduğu iddiası uydurmadır. Sultan Hamid zamanında evvelce bunlardan alınan borçlar yeniden yapılandırılmıştır. Zaten borç alabilmek uğruna böyle atraksiyonlara girişmesine ihtiyaç yoktu. Düyun-i Umumiyye idaresini kurarak dış borçları kontrol altına alarak devletin kredibilitesini yükseltmiş; saltanatı zamanında yapılan cüzi dış borçlanma da yüksek maliyetli imar faaliyetlerine harcanmıştır. Sultan Hamid’in Filistin’den toprak vermemek uğruna tahtını kaybetmesini, muhafazakârların tekrarladığı hayalî bir ifade olarak değerlendirenler yanılmaktadır. Osmanlı hükûmetinin bazen hatalı davrandığı veya gücü yetmediği için gidişi önleyememiş olması mümkündür. Ama borç mukabili buna göz yumduğunu iddia etmek, abestir. Öyle olsa Rothschild'ler veya Herzl ile anlaşıp tahtını muhafaza ederdi. Bir şekilde zaten İsrail kurulacaktı. Üstelik Padişah, borçtan çok tahtını muhafazaya ehemmiyet verirdi. Ama Osmanlı padişahlarının misyonu, fazilet mücadelesidir. Şâzelî şeyhi Ebu’ş-Şâmât Mahmud Efendi'ye yazdığı 1913 tarihli bir mektupta, tahtını kaybetmesinin esas sebebi olarak bu talepleri kabul etmemesini göstermektedir.   İpin ucu kaçıyor   Sultan Abdülhamid’i tahttan indirip iktidarı ele geçiren İttihatçılar, evvela padişaha ait hazine-i hassa topraklarını devletleştirdiler. Kendilerini destekleyen Siyonistleri memnun etmek için Filistin’e Yahudi göçünü serbest bıraktılar. Hemen ardından hâdisenin vahametini anlayıp Filistin’de ecnebilere toprak satışını yasakladılarsa da, artık ipin ucu kaçmıştı. Yahudiler 1908-1914 arasında 50 bin dönüm arazi satın alıp 10 tane koloni kurdular. 1913’te de hazine-i hassa arazilerini Rothschild'ler satın aldı. Osmanlı nüfus sayımlarına göre Filistin’de 1881’de 9500; 1896’da 12500; 1906’da 14200; 1914’de 31 bin Yahudi yaşamaktadır. Siyonistler 1917 yılında İngiliz Hâriciye Vekili Arthur Balfour ile anlaştı. Yahudi sermayesine tamah eden İngiltere, Balfour Deklarasyonu ile, Yahudilere Filistin’de yurt vadetti. Suriye cephesi çökünce, Filistin İngilizlerce işgal edildi.     Büyük bir hata!   İngiliz mandası zamanında, engellemelere rağmen Yahudi göçü giderek arttı. Nazi baskısı da bu göçü körükledi. Filistin’deki Yahudiler artık sahipsiz araziyi ihya ederek; ayrıca hükûmet ya da şahıslardan satın alma yoluyla diledikleri gibi toprak sahibi de olabiliyordu. Araplar, ekonomik cihetten zor vaziyete düşürülerek topraklarını satmaya mecbur edildi. Mesela hasat zamanı limana yanaşan buğday yüklü gemiler, buğday fiyatının düşmesine sebep oluyor; bu hâdise ertesi sene de tekrarlanınca, evvelce toprağını ipotek ettirmiş olan köylü, bu sefer toprağını satmak mecburiyetinde kalıyordu. Osmanlılar zamanında fazla vergi vermemek için halk, arazisini kendi adına tescil ettirmez veya yüzölçümünü düşük gösterirdi. İşte bu topraklar da satın alma yoluyla Yahudilerin eline geçti. 1948 yılına gelindiğinde Filistin halkının yarıdan fazlası Yahudi ve toprakların da yarıdan fazlası bunlara ait idi. Yahudi çeteler, tedhiş hareketleri ile İngilizleri mıntıkayı boşaltmaya mecbur etti. Tongaya düşürülen İngiltere, 1939’da Balfour Deklarasyonu’nun büyük bir hata olduğunu ilan edecektir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.