"Çekil önümüzden bre dadaş! Milleti yolundan alıkoyma!.."

A -
A +
"Analar, bacılar, evlatlar, dadaşlar, gaziler, yiğitler, silah arkadaşlarım sözlerime kulak verin!.."
 
Abdullah Dede, hüzünlense de anlatacaktı elbette torununa:
 - Sen benim sulu gözlülüğüme bakma kızım! Anlattıkça daha bir gençleşiyorum… Ha nerede kalmıştık?
 Abdullah Dede, yenide toparlandı, kendine çekidüzen verdi. Tekrar tekrar boğazını temizledi, sürahiden su doldurup içti.
 - Kötü haber çabuk duyulur derler kızım. Gecenin zifirî karanlığında minarelerden yükselen haykırışı duyan Erzurumlular yediden yetmişe kadın-erkek, çoluk-çocuk ellerine ne geçirmişlerse “Allah! Allah!” nidalarıyla tabyalara doğru harekete geçerler. Bu arada yiğitliği kadar bir gönül adamı da olan Osman Bedrettin halka ağlayarak, titreyerek hitap eder ki dinleyenler çılgına döner âdeta.
 "Ey hemşehrilerim, analar, bacılar, evlatlar, dadaşlar, gaziler, yiğitler, silah arkadaşlarım sözlerime kulak verin, beni iyi dinleyin!
 Bu yiğit sesi duyanlar bir ara susarlar da sonra “kimdir, necidir niye bizi yolumuzdan alıkoyar? Ne ister bizden? Seferimize mâni olmasın! Korkakların yeri belli! Bizi kimse döndüremez!” kabilinden söylenirken “Bu adam ne ister bizden” diye kızarak Nene Hatun koşarak çıkageldi. "Çekil önümüzden bre dadaş! Milleti yolundan alıkoyma! Durulacak zaman değildir!” diye çıkışınca Osman Bedrettin Efendi, bu heyecana sevinse de diyeceğini yine esirgemez:
 "Benim muradım sizi gazadan menetmek değildir. Bugün, bu vatan için can, baş feda olsun! Biliyorsunuz Moskof keferesi ha şurada, yanı başımızda! Yarın içimizde olacak. Bugünden tezi yok bu belaya karşı ne pahasına olursa olsun karşı koyalım! Cenab-ı Allah vadesi yetmiş olanlarımıza rütbelerin en büyüğünü şehitliği vadediyor. Kalanlarımız da gazilikle şereflenecek. Bu fırsat bir daha ele geçmez. Gazilik ve şehitlik de herkese nasip olmaz! Hadi dadaşlar gazamız mübarek olsun… Hadi dadaşlar Moskof üstüne…”
Osman Bedrettin Efendinin bu içten samimi hitabı oradakileri iyice galeyana getirdi. “Allahü ekber” nidaları sanki Erzurum’u dolduruyor, Palandöken'den arşa yükseliyordu. “Bütün dadaşlar bir ağızdan; "Allahü ekber! Allahü ekber! Allahü ekber!” derken âdeta yer, gök sarsılıyordu sanki. Osman Bedrettin daha üsteleyip Dadaşlara diyeceklerini bitirmeden çıktığı yükseklikten aşağı inmez.
 "Bugün hacılarımız Kâbe’de, diğer müminler camilerde bizim gibi gazilerin zaferi için dua etmektedirler. Bundan şüphesi olan var mı?” Öyle bir cevap geldi ki dağ taş yankılandı bu sesle; “Hayır! Haşa! Asla!”
               ***
 Abdullah Dede, boğuk boğuk öksürdü. O havanın vermiş olduğu bir heyecan evi kaplamıştı. Elif, anlatım yarı kalacak diye korkuyordu.
 - Dedeciğim geçmiş olsun. Ne oldu? Su getireyim mi?
 - Yok! Bi şey yok! Geçer meraklanma kızım. Yaşlılık bu bazen öksürük, bazen tıksırık olacak Elif’im. Kaporta eskiyince yama icap ediyor.
 - Aman dedeciğim sen iyi ol da... Eee sonra!..
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.