Sadık Söztutan

Genç hırsız, çamaşır makinesi tamir eder bir rahatlıkla “takım çantasını” yere koyup açtı. Işığını yakıp fener hâline getirdiği cep telefonunu çantaya tuttu, kılıflı bir hançer çıkardı, kot pantolonun arka tarafından yarıya kadar beline sıkıştırdı.

Matematik öğretmeni Kemal ile İngilizce öğretmeni Ela, kura çekiminde tanıştılar.

> Maç langırt pozisyonu ile başladı. Letonyalılar kale sahasında vuruyor Abdülkerim’den dönüyor; vuruyor, Mert’ten dönüyor; vuruyor, Zeki’den dönüyor, vuruyor Merih’ten dönüyor!

Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminin sonuçlandığı akşam, vefat eden bir ablanın taziyeevindeydik. 

İki takım için de bu son resmî maçın önemi büyüktü. Fenerbahçe sekiz yıl sonra bir kupayı havaya kaldırmak, Başakşehir ise abone olduğu Avrupa’ya çıkmak amacındaydı.

Daha on üç yaşında olmasına rağmen çok iyi bir eğitim almıştı “Küçük Kız.”

Okan Buruk, İcardi gösterip, Zaniolo ile tuzak kurdu; çılgın atmosferde Fenerbahçe’nin işi hayli zordu; Nellson, gol umudu Valencia’yı fena yordu.

Türk gazeteci, Norveç’te taksi şoförü ile İngilizce tartışıyordu:

23. Süper Lig şampiyonluğu Galatasaray’a hayırlı olsun.

Ankara’da, soylu bir aileden geriye kalan hüzünlü bir evdeyiz. Buyurun birlikte içeri girelim:

Adana’da harika bir futbol akşamıydı. Dopdolu tribünler, şahane bir zemin, ligin iki iyi takımı… Korakor bir mücadele, karşılıklı ataklar, karşılıklı goller…

Kapı zili çalınca delikanlı odasından esneyerek çıktı.

Balkonda kahve içiyordum.

Jorge Jesus’un kadro fantezisi bu maçta da sahnedeydi. Faul ortalaması yüksek İsmail Yüksek’i ön liberoya koymuş, üçlü savunma ve ikili hücumla sahaya çıkmıştı Giresun’da.

Bazen, gazeteciliğin günlük stresinden kurtulmak ve rahatlamak için kelime oyunu oynuyorum.

İki takım da ideal kadro ile çıktı büyük maça... Derbinin doğal anlayışı olarak iki takımda da adam adama eşleşmeler ve bunun getirdiği sert mücadeleler vardı. 

Bir tarihte, bir grup spor adamıyla birlikte Van’a gittik. Günübirlik bir seyahatti.

Şampiyonluk havasına girmişsin, taraftarın arkanda coşkuyla duruyor, maçta öne geçmişsin... Ee? Yarım saatte üç gol yemek ne oluyor?

O. Henry’nin ünlü öyküsünün bir benzeri İstanbul’da yaşandı.

Çalıştığı televizyon kanalının en güzel sunucularından biriydi.